Ağladığın Kadar Güleceksin
1 sayfadaki 1 sayfası
Ağladığın Kadar Güleceksin
Ağladığın Kadar Güleceksin
“Yeter, bitsin bu işkence katlanamıyorum artık. Ben rahat yüzü görmeyecek, huzurlu bir gün geçirmeyecek miyim? Her gün ayrı dert,
her an ayrı bir tasa, dayanamıyorum artık. Bitsin bu hayat....”
Biraz sitem, biraz isyan kokan bu sözleri hiç sarfetmemiş bile olsak, yanı başımızda bu hali terennüm eden birilerine şahit olmuşuzdur mutlaka.
Ardı arkası gelmeyen problemler hayat yolunu bize dar eder. Hatta zaman zaman o yolun dışına sürüklenmemize neden olup, bizi
uçurumlara sürükleyebilir. Nihayet biriktikçe biriken dertlerin üzerine eklenen son bir damla, yorgun düşmüş yüreğimize ağır gelir ve ümitlerimiz
karanlık dehlizlere tutsak düşer.
O andan itibaren ümitler, karanlık bir odaya hapsolur. Çaresizliğin pençesine usul usul yürümeye başlanır.
Artık siyah renklerin hüküm sürdüğü bir hayat başlar. Ve çaresizlik ümitlerimizi yerden yere vurur. Duvarlar üzerimize üzerimize gelir.
“ Sanki dünyada herşey benim umutsuzluğum çin tasarlanmış.” hissi derinden derine içinizi kaplar. Gecenin karanlığını delen keskin sorular, sabaha
dek uykuya geçit vermez.
... ve sabah olur.
Doğan sıcacık güneş bile buz kesmiş düşünceleri ısıtmakta aciz kalır. Çünkü ümitler tutsaktır, çaresizliğin pençesinde başlayan yeni gün,
çatık kaşların gölgesinde eriyip gider.
Hayatın içinden çekilen bu fotoğrafta az çok herkes kendine yer bulur. Çünkü hepimiz bazen ümidi, bazen çaresizliği yaşadık, yaşıyoruz ve son nefese
kadar da yaşayacağız.
Mevzubahis olan bu problemler, her insanın taşıdığı yetki, sorumluluk ve misyona göre küçük veya büyük olabiliyor. Tek farkbu ! Bu farkın dışında dertsiz
ve tasasız hiç kimsecikler yoktur.
En güzel gül, en dikenli ağaçta yetişir. Hayatıçekilmez kılan hatta zaman zaman bizi canımızdan bezdiren bu sıkıntılar,aslında tahmin edemeyeceğimiz
kadar faydalı süreçleri de içinde saklı tutuyor.
Unutulmammalıdır ki; hayatta yaşadığımız iniş ve çıkışlar bizi mutsuzluğa da sürüklese, depresyona da soksa sonuçta silkinip ayağa kalkmamızı sağlayacak en
önemli unsurlarıdı. Tüm benliğimizi silkeleyerek bizi sonraki dert ve gam sınavlarına hazırlayan bu iniş ve çıkışlar otomatık bir olgunlaşmayı da beraberinde getirir.
Ve bu seans sonunda titrek ayaklar yere biraz daha sağlam basmaya başlar...
Ancak hamlıktan sıyrılıp, sağlam bir karaktere sahip olmak bu kadar ucuz olmamalı. Her şeyin olduğu gibi, mutlaka bunun da bir bedeli olmalı. Tıpkı demirin
şekil alabilmesi için kızgın ateşte yanması gibi; insan da aldana aldana, gerçek dostları, düşe kalka dimdikdurmayı, çaresizliğin pençesinde kıvrana kıvrana ümidin
adresini öğrenecektir.
Hayatın cilvesine bakın!
En çok bizar olduğumuz, çare bulmak için kapı kapı gezdiğimiz derdimiz bize derman imiş meğer. Sıkıntıları zafere dönüştürebilen tutum, karanlıklar ülkesinin adresi
olup, dönülmeyen uzaklara sürüklenişin habercisi olacaktır.
Bizi diğerlerinden ayrıcalıklı kılacak, sorunlarla mücadele edebilmemizi sağlayabilecek bu nükteyi hayat tarzı haline getirip, en kötü kumpaslardan bile bir şeyler
öğrenmiş ve olgunlaşmış olarak çıkalım.
Bugün batan güneşin, yarın mutlaka yeniden doğacağını aklımızın bir köşesinde saklı tutalım. Her gecenin sonunda bir sabahın olduğunu sık sık kalbimize fısıldamaya
çalışalım. Ve umutlarımızı tüm tersliklere inat diri tutalım...
“Yeter, bitsin bu işkence katlanamıyorum artık. Ben rahat yüzü görmeyecek, huzurlu bir gün geçirmeyecek miyim? Her gün ayrı dert,
her an ayrı bir tasa, dayanamıyorum artık. Bitsin bu hayat....”
Biraz sitem, biraz isyan kokan bu sözleri hiç sarfetmemiş bile olsak, yanı başımızda bu hali terennüm eden birilerine şahit olmuşuzdur mutlaka.
Ardı arkası gelmeyen problemler hayat yolunu bize dar eder. Hatta zaman zaman o yolun dışına sürüklenmemize neden olup, bizi
uçurumlara sürükleyebilir. Nihayet biriktikçe biriken dertlerin üzerine eklenen son bir damla, yorgun düşmüş yüreğimize ağır gelir ve ümitlerimiz
karanlık dehlizlere tutsak düşer.
O andan itibaren ümitler, karanlık bir odaya hapsolur. Çaresizliğin pençesine usul usul yürümeye başlanır.
Artık siyah renklerin hüküm sürdüğü bir hayat başlar. Ve çaresizlik ümitlerimizi yerden yere vurur. Duvarlar üzerimize üzerimize gelir.
“ Sanki dünyada herşey benim umutsuzluğum çin tasarlanmış.” hissi derinden derine içinizi kaplar. Gecenin karanlığını delen keskin sorular, sabaha
dek uykuya geçit vermez.
... ve sabah olur.
Doğan sıcacık güneş bile buz kesmiş düşünceleri ısıtmakta aciz kalır. Çünkü ümitler tutsaktır, çaresizliğin pençesinde başlayan yeni gün,
çatık kaşların gölgesinde eriyip gider.
Hayatın içinden çekilen bu fotoğrafta az çok herkes kendine yer bulur. Çünkü hepimiz bazen ümidi, bazen çaresizliği yaşadık, yaşıyoruz ve son nefese
kadar da yaşayacağız.
Mevzubahis olan bu problemler, her insanın taşıdığı yetki, sorumluluk ve misyona göre küçük veya büyük olabiliyor. Tek farkbu ! Bu farkın dışında dertsiz
ve tasasız hiç kimsecikler yoktur.
En güzel gül, en dikenli ağaçta yetişir. Hayatıçekilmez kılan hatta zaman zaman bizi canımızdan bezdiren bu sıkıntılar,aslında tahmin edemeyeceğimiz
kadar faydalı süreçleri de içinde saklı tutuyor.
Unutulmammalıdır ki; hayatta yaşadığımız iniş ve çıkışlar bizi mutsuzluğa da sürüklese, depresyona da soksa sonuçta silkinip ayağa kalkmamızı sağlayacak en
önemli unsurlarıdı. Tüm benliğimizi silkeleyerek bizi sonraki dert ve gam sınavlarına hazırlayan bu iniş ve çıkışlar otomatık bir olgunlaşmayı da beraberinde getirir.
Ve bu seans sonunda titrek ayaklar yere biraz daha sağlam basmaya başlar...
Ancak hamlıktan sıyrılıp, sağlam bir karaktere sahip olmak bu kadar ucuz olmamalı. Her şeyin olduğu gibi, mutlaka bunun da bir bedeli olmalı. Tıpkı demirin
şekil alabilmesi için kızgın ateşte yanması gibi; insan da aldana aldana, gerçek dostları, düşe kalka dimdikdurmayı, çaresizliğin pençesinde kıvrana kıvrana ümidin
adresini öğrenecektir.
Hayatın cilvesine bakın!
En çok bizar olduğumuz, çare bulmak için kapı kapı gezdiğimiz derdimiz bize derman imiş meğer. Sıkıntıları zafere dönüştürebilen tutum, karanlıklar ülkesinin adresi
olup, dönülmeyen uzaklara sürüklenişin habercisi olacaktır.
Bizi diğerlerinden ayrıcalıklı kılacak, sorunlarla mücadele edebilmemizi sağlayabilecek bu nükteyi hayat tarzı haline getirip, en kötü kumpaslardan bile bir şeyler
öğrenmiş ve olgunlaşmış olarak çıkalım.
Bugün batan güneşin, yarın mutlaka yeniden doğacağını aklımızın bir köşesinde saklı tutalım. Her gecenin sonunda bir sabahın olduğunu sık sık kalbimize fısıldamaya
çalışalım. Ve umutlarımızı tüm tersliklere inat diri tutalım...
efekoylu- Mesaj Sayısı : 12
Kayıt tarihi : 19/04/09
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz