Türkiye'de Kadın Olmak
1 sayfadaki 1 sayfası
Türkiye'de Kadın Olmak
Eğitim ve özellikle yüksek eğitim kadın erkek eşitliği değerlerinin benimsenmesinde çok önemli rol oynamaktadır. Bu konuda altı çizilmesi gereken husus, eğitimin etkisinin kadınlar üzerinde, erkeklere nazaran çok daha fazla olduğudur. Bütün illerde ve hemen hemen bütün konularda kadınlar ve erkeklerin eğitiminin artması değerleri değiştirmekte kadınların topluma ve siyasete katılmalarını arttırmakta, onları kurumlardan vatandaşlık hakları çerçevesinde daha talepkar hale getirmekte, bilinçli ve bilgili kimseler olarak insan haklarına ve vatandaşlık hukukuna saygı duymalarına yol açmaktadır. Eğitimin olumlu etkisi erkekler üzerinde de görülmekle birlikte aradaki ilişki kadınlardaki kadar belirgin değildir.
Eğitim yalnızca bilgi değil yeni değerlerin de aktarılmasını sağlamaktadır. Bir kere eğitimli kadınlar kadın erkek eşitliği konusunda daha fazla bilgi sahibi olmaktadır. Daha önemlisi ilişkinin böyle olması gerektiğini düşünmekte ve kapsamlı biçimde kadın erkek eşitliği değerlerini savunmaktadır. Örneğin, formel eğitim görmüş olan kadınlar anayasal haklarını bilmekte, töre cinayetlerine karşı çıkmakta, kız çocuklarını okutmakta, siyasete katılmak istemekte ve daha az çocuk sahibi olmaktadır.
Erkek eğitiminin artmasının çok önemli bir sonucu ise kamusal söylemlerin daha eşitlikçi hale gelmesidir. Bu çerçevede erkeklerin eğitiminin artmasına bağlı olarak hukuki bilgilerinin arttığını ve kamusal düzeyde kadın erkek eşitliği değerlerini kabule daha yatkın hale geldiklerini belirtebiliriz. Örneğin bu durumda erkekler kadınların mirasta eşit payı olduğunu bilmektedir. Fakat özel yaşam alanı söz konusu olduğunda erkekler eğitimli kadınlardan önemli ölçüde ayrılmakta ve geleneksel değerleri daha fazla benimsemektedir. Örneğin üniversite mezunu bir erkek kadına yönelik şiddeti veya töre cinayetlerini savunabilmektedir.
Benzer sonuçlara yüksek eğitimli kadınlar arasında da düşük oranlarda rastlamak mümkündür. Örneğin kamusal eşitlik söylemini kabul etmekle birlikte özel yaşamda daha az eşitlikçi değerleri savunmaktadırlar. Diğer bir örnek ise anayasal eşitliği kabul eden çok sayıda erkeğin, kadının erkeğin eşini aldatabileceğini, kadınların bazen şiddeti hak ettiğini açıkça savunmasıdır.
Ülkemizde yapılan çok sayıda araştırma kadınların eşit haklara sahipliği görüşünün özel yaşamda ve aile yaşamında sorgulandığını ortaya koymaktadır. Burada aile değerlerinin ve kadın-erkek rollerine yönelik sosyalizasyonun öneminin altını çizebiliriz. Kalıpdeğerler küçük yaştan itibaren kız ve erkek çocuklara aşılanmakta, onları daha sonra değiştirmek ise bir hayli zor olmaktadır. Örneğin kadının annelik ve eşlik rolleri çocukluktan itibaren aşırı düzeyde vurgulanmakta, ve sonuçta kadınlar evliliğe, erkeklere göre çok daha fazla önem vermektedir. Ayrıca kadının namusunun aile sorumluluğunda olduğu algısı ve erkeğe hak olan bir çok konunun kadınlara uygun görülmemesi yaygındır.
Buna benzer bir sonucu siyaset alanında görüyoruz. Erkekler kadınların aday olmasını desteklemektedirler, hatta bazı illerde erkeklerin kadın adaylara verdiği destek kadınların verdiği desteğin üzerindedir. Bununla birlikte erkekler katılım eksikliğini kadınların ilgisizliği ile açıklamakta, kendilerinin sınırlandırıcı tutum ve rollerini görmemektedirler. Kadınlar ise siyasete katılmamalarının sebebini ağırlıkla eğitim eksikliği olarak belirtmektedir. Oysa siyasete girmek isteyen kadınlar arasında üniversite mezunları ağırlıktadır ve bu konuda yapılan araştırmalar göstermiştir ki, siyasete katılan kadınların ortalama eğitimleri erkeklerden çok üstündür. Diğer bir deyişle kadınlar kendi değerlerini tam olarak tartamamaktadır ve karşımıza ciddi bir özgüven sorunu çıkmaktadır.
Kadın-erkek eşitliği konusunda sosyo-ekonomik statünün etkisi oldukça çapraşıktır. Bazı alan ve bazı bölgelerde gelir düzeyi arttıkça gelirle doğru orantılı olarak bazı eşitlikçi değer ve tutumların kabulü artmaktadır. Bu özellik daha belirgin olarak kadınlarda görülmektedir. Ama bunun tam tersine örnekler de vardır. Örneğin Şanlıurfa’da üst sosyo-ekonomik statüde yer alan kadın ve erkekler kendilerinden daha alt gelir gruplarına göre daha tutucu değerler sergilemektedir. Böylesine bir eğilim gelirin kökeni ile ilişkinlendirilebilir. Toprağa ve ticarete dayalı geleneksel zenginlik yerel kurallara sadakati çok teşvik etmektedir. Diğer bir deyişle üst gelir grupları kendi güçlerini korumak ve yerel gelenekleri yeniden üretmek için yoğun çaba harcamaktadır. Yerel konumları ve şöhretleri bu geleneğin sürdürülmesine bağlıdır.
Tersine bir örnek sosyo-ekonomik statü ile eşitlikçi çağdaş değerlerin birbirine doğru orantılı olarak arttığı İzmir’dir. Bu ilimizde sosyo-ekonomik statü artışını sağlayan gelir düzeyi, eğitim sonucu elde edilen işler vasıtasıyla sağlanmaktadır. Yani daha yüksek eğitim gelir artışına çok büyük katkı yapmaktadır.
Çalışma yaşamına kadınların katılması Türkiye düzeyindeki genel bulgulara paralel olarak bir hayli düşüktür. Bu konudaki yaygın kalıpyargılara rağmen kadınlar çalışma yaşamına katılmaya, ailenin geçim yükünü paylaşmaya erkeklerden daha açık görünmektedir. Yine de erkekler evin geçimini kendilerinin sağlaması gerektiğini düşünmektedirler. Çalışma yaşamına ilişkin iki özelliğin altını çizebiliriz. Bunlardan birincisi aile gelirine katkı diğeri ise ev dışına açılma ve kamu yaşamına katılmadır. Kadınlar her iki alanda erkeklerin onlara biçtiğinden daha fazla katkı yapmak, ve de işgücü piyasasında gelir getirecek şekilde eğitim almak istemektedir. Bu çerçevede, her ne kadar bazı kadınlar eşlerinin izni olmamasını veya aile sorumluluklarını çalışmama nedeni olarak göstermişlerse de, aslında iş bulamama ve eğitim ve beceri eksikliğinin daha ön plana çıkan nedenler olduğu görülmektedir.
Şiddet algısı tüm illerde ve oldukça kapsamlı bir biçimde ele alınmıştır. Bu noktada şu ayrımı yapmak mümkündür. Kadınlar genelde aile bireylerinden özellikle eş, ağabey ve babalarından şiddet görmektedirler. Erkekler ise anne baba dışında aile bireylerinden çok nadir olarak şiddet görmekte, öğretmen, arkadaş, patron gibi aile dışı kişilerin şiddetine maruz kalmakta ve özellikle erişkin erkekler, erkek kaynaklı şiddetle karşılaşmaktadır. Özetle şiddeti erkekler uygulamaktadır.
Araştırma sonuçlarından, yerel yönetimlerin araştırma kapsamındaki illerde kadınlara yönelik hizmet verip vermediklerini anlamak mümkün değildir. Hizmetler mevcut dahi olsa bu hizmetlerden haberdar olma oranı oldukça düşüktür. Buna karşılık yerel yönetimlerden çeşitlenmiş hizmet talebi güçlüdür. Kadın ve erkek birçok seçmen bu hizmetlerin önemli olduğunu ve gerekirse bu hizmetleri vereceğini düşündükleri adaya çoğunlukla oy vereceklerini, oy vermeyi düşündükleri partiden olmasa bile oy verebileceklerini söylemişlerdir.
Sağlık hizmetlerinin talepler arasında öne geçtiğini görüyoruz. Birçok ilin sonuçları istenilen çocuk sayısının var olan çocuktan daha az olduğunu göstermektedir. Bu çerçevede aile planlaması büyük önem kazanmaktadır. Aile planlaması bilgileri de ağırlıkla (özellikle kadınlar için) sağlık merkezlerinden alınmaktadır.
Erkeklerin bir kısmının eşlerinden aile planlaması bilgisi aldığına dikkat çekerek kadınlara ulaşmanın önemini belirtmek isteriz. En öz haliyle kadınlar değişmeye açıktır ve kadınları değiştirmenin yolu eğitimden geçmektedir. Onlar eşitlikçi değerleri kabul etmeye, karar alma süreçlerine katılmaya hazırdır.
KAYNAK
Birleşmiş Milletler Kadınların ve Kız Çocuklarının İnsan Haklarının Korunması ve Geliştirilmesi Ortak Programı
Eğitim yalnızca bilgi değil yeni değerlerin de aktarılmasını sağlamaktadır. Bir kere eğitimli kadınlar kadın erkek eşitliği konusunda daha fazla bilgi sahibi olmaktadır. Daha önemlisi ilişkinin böyle olması gerektiğini düşünmekte ve kapsamlı biçimde kadın erkek eşitliği değerlerini savunmaktadır. Örneğin, formel eğitim görmüş olan kadınlar anayasal haklarını bilmekte, töre cinayetlerine karşı çıkmakta, kız çocuklarını okutmakta, siyasete katılmak istemekte ve daha az çocuk sahibi olmaktadır.
Erkek eğitiminin artmasının çok önemli bir sonucu ise kamusal söylemlerin daha eşitlikçi hale gelmesidir. Bu çerçevede erkeklerin eğitiminin artmasına bağlı olarak hukuki bilgilerinin arttığını ve kamusal düzeyde kadın erkek eşitliği değerlerini kabule daha yatkın hale geldiklerini belirtebiliriz. Örneğin bu durumda erkekler kadınların mirasta eşit payı olduğunu bilmektedir. Fakat özel yaşam alanı söz konusu olduğunda erkekler eğitimli kadınlardan önemli ölçüde ayrılmakta ve geleneksel değerleri daha fazla benimsemektedir. Örneğin üniversite mezunu bir erkek kadına yönelik şiddeti veya töre cinayetlerini savunabilmektedir.
Benzer sonuçlara yüksek eğitimli kadınlar arasında da düşük oranlarda rastlamak mümkündür. Örneğin kamusal eşitlik söylemini kabul etmekle birlikte özel yaşamda daha az eşitlikçi değerleri savunmaktadırlar. Diğer bir örnek ise anayasal eşitliği kabul eden çok sayıda erkeğin, kadının erkeğin eşini aldatabileceğini, kadınların bazen şiddeti hak ettiğini açıkça savunmasıdır.
Ülkemizde yapılan çok sayıda araştırma kadınların eşit haklara sahipliği görüşünün özel yaşamda ve aile yaşamında sorgulandığını ortaya koymaktadır. Burada aile değerlerinin ve kadın-erkek rollerine yönelik sosyalizasyonun öneminin altını çizebiliriz. Kalıpdeğerler küçük yaştan itibaren kız ve erkek çocuklara aşılanmakta, onları daha sonra değiştirmek ise bir hayli zor olmaktadır. Örneğin kadının annelik ve eşlik rolleri çocukluktan itibaren aşırı düzeyde vurgulanmakta, ve sonuçta kadınlar evliliğe, erkeklere göre çok daha fazla önem vermektedir. Ayrıca kadının namusunun aile sorumluluğunda olduğu algısı ve erkeğe hak olan bir çok konunun kadınlara uygun görülmemesi yaygındır.
Buna benzer bir sonucu siyaset alanında görüyoruz. Erkekler kadınların aday olmasını desteklemektedirler, hatta bazı illerde erkeklerin kadın adaylara verdiği destek kadınların verdiği desteğin üzerindedir. Bununla birlikte erkekler katılım eksikliğini kadınların ilgisizliği ile açıklamakta, kendilerinin sınırlandırıcı tutum ve rollerini görmemektedirler. Kadınlar ise siyasete katılmamalarının sebebini ağırlıkla eğitim eksikliği olarak belirtmektedir. Oysa siyasete girmek isteyen kadınlar arasında üniversite mezunları ağırlıktadır ve bu konuda yapılan araştırmalar göstermiştir ki, siyasete katılan kadınların ortalama eğitimleri erkeklerden çok üstündür. Diğer bir deyişle kadınlar kendi değerlerini tam olarak tartamamaktadır ve karşımıza ciddi bir özgüven sorunu çıkmaktadır.
Kadın-erkek eşitliği konusunda sosyo-ekonomik statünün etkisi oldukça çapraşıktır. Bazı alan ve bazı bölgelerde gelir düzeyi arttıkça gelirle doğru orantılı olarak bazı eşitlikçi değer ve tutumların kabulü artmaktadır. Bu özellik daha belirgin olarak kadınlarda görülmektedir. Ama bunun tam tersine örnekler de vardır. Örneğin Şanlıurfa’da üst sosyo-ekonomik statüde yer alan kadın ve erkekler kendilerinden daha alt gelir gruplarına göre daha tutucu değerler sergilemektedir. Böylesine bir eğilim gelirin kökeni ile ilişkinlendirilebilir. Toprağa ve ticarete dayalı geleneksel zenginlik yerel kurallara sadakati çok teşvik etmektedir. Diğer bir deyişle üst gelir grupları kendi güçlerini korumak ve yerel gelenekleri yeniden üretmek için yoğun çaba harcamaktadır. Yerel konumları ve şöhretleri bu geleneğin sürdürülmesine bağlıdır.
Tersine bir örnek sosyo-ekonomik statü ile eşitlikçi çağdaş değerlerin birbirine doğru orantılı olarak arttığı İzmir’dir. Bu ilimizde sosyo-ekonomik statü artışını sağlayan gelir düzeyi, eğitim sonucu elde edilen işler vasıtasıyla sağlanmaktadır. Yani daha yüksek eğitim gelir artışına çok büyük katkı yapmaktadır.
Çalışma yaşamına kadınların katılması Türkiye düzeyindeki genel bulgulara paralel olarak bir hayli düşüktür. Bu konudaki yaygın kalıpyargılara rağmen kadınlar çalışma yaşamına katılmaya, ailenin geçim yükünü paylaşmaya erkeklerden daha açık görünmektedir. Yine de erkekler evin geçimini kendilerinin sağlaması gerektiğini düşünmektedirler. Çalışma yaşamına ilişkin iki özelliğin altını çizebiliriz. Bunlardan birincisi aile gelirine katkı diğeri ise ev dışına açılma ve kamu yaşamına katılmadır. Kadınlar her iki alanda erkeklerin onlara biçtiğinden daha fazla katkı yapmak, ve de işgücü piyasasında gelir getirecek şekilde eğitim almak istemektedir. Bu çerçevede, her ne kadar bazı kadınlar eşlerinin izni olmamasını veya aile sorumluluklarını çalışmama nedeni olarak göstermişlerse de, aslında iş bulamama ve eğitim ve beceri eksikliğinin daha ön plana çıkan nedenler olduğu görülmektedir.
Şiddet algısı tüm illerde ve oldukça kapsamlı bir biçimde ele alınmıştır. Bu noktada şu ayrımı yapmak mümkündür. Kadınlar genelde aile bireylerinden özellikle eş, ağabey ve babalarından şiddet görmektedirler. Erkekler ise anne baba dışında aile bireylerinden çok nadir olarak şiddet görmekte, öğretmen, arkadaş, patron gibi aile dışı kişilerin şiddetine maruz kalmakta ve özellikle erişkin erkekler, erkek kaynaklı şiddetle karşılaşmaktadır. Özetle şiddeti erkekler uygulamaktadır.
Araştırma sonuçlarından, yerel yönetimlerin araştırma kapsamındaki illerde kadınlara yönelik hizmet verip vermediklerini anlamak mümkün değildir. Hizmetler mevcut dahi olsa bu hizmetlerden haberdar olma oranı oldukça düşüktür. Buna karşılık yerel yönetimlerden çeşitlenmiş hizmet talebi güçlüdür. Kadın ve erkek birçok seçmen bu hizmetlerin önemli olduğunu ve gerekirse bu hizmetleri vereceğini düşündükleri adaya çoğunlukla oy vereceklerini, oy vermeyi düşündükleri partiden olmasa bile oy verebileceklerini söylemişlerdir.
Sağlık hizmetlerinin talepler arasında öne geçtiğini görüyoruz. Birçok ilin sonuçları istenilen çocuk sayısının var olan çocuktan daha az olduğunu göstermektedir. Bu çerçevede aile planlaması büyük önem kazanmaktadır. Aile planlaması bilgileri de ağırlıkla (özellikle kadınlar için) sağlık merkezlerinden alınmaktadır.
Erkeklerin bir kısmının eşlerinden aile planlaması bilgisi aldığına dikkat çekerek kadınlara ulaşmanın önemini belirtmek isteriz. En öz haliyle kadınlar değişmeye açıktır ve kadınları değiştirmenin yolu eğitimden geçmektedir. Onlar eşitlikçi değerleri kabul etmeye, karar alma süreçlerine katılmaya hazırdır.
KAYNAK
Birleşmiş Milletler Kadınların ve Kız Çocuklarının İnsan Haklarının Korunması ve Geliştirilmesi Ortak Programı
hayal- Mesaj Sayısı : 548
Kayıt tarihi : 20/04/09
Yaş : 51
Nerden : bln
Van'da Kadın Olmak
Kadın-erkek eşitliğinin toplumsal, ekonomik ve siyasal alanda sağlanmasının başlıca koşulu eğitim düzeyinin arttırılmasıdır. Kadın-erkek ilişkilerinde eşitlikçi tutumların geliştirilmesinde, kadınların kamusal alanda daha fazla yer almasının sağlanmasında, çalışma hayatında iş olanaklarının arttırılmasında ve aile içinde kadına karşı baskıcı davranışların önlenmesinde kadınların eğitimi son derece önemlidir. Araştırma bulgularından da görüleceği gibi eğitim, kadının kendi statüsünü iyileştirmesini, sorunlarına dair duyarlılığının artmasını ve bilinçlenmesini sağlamaktadır. Eğitim kadının toplumsal hayatta güçlendirilmesinin önkoşuludur. Yaygın ve örgün eğitim imkanlarının arttırılması ve kadınların ihtiyaçlarına göre şekillendirilmesi kadınlara yönelik politikaların geliştirilmesinde öncelik teşkil etmelidir.
Kadın erkek eşitliğinin sağlanmasında şüphesiz kadının aile içindeki ikincil statüsünün ortadan kaldırılması gerekmektedir. Aile ilişkilerinde erkek egemen tutumlar kadını özel alanla kısıtlamakta, kadınlık rollerini annelik ve ev kadınlığı ile sınırlamakta ve aile içinde eşitsizlikle sonuçlanmaktadır. Aile içi gelirin ağırlıklı olarak erkek tarafından sağlanması hem kadının erkeğe bağımlılığını arttırmakta hem de erkek egemenliğini pekiştiren tutumların yaygınlaşmasına neden olmaktadır. Van’daki kadınların iş gücüne katılımlarının önündeki ana engelin eşleri ve ebeveynlerinin izin vermemesi olduğunu ifade ettikleri göz önüne alındığında toplumsal cinsiyet ayrımcılığına dayalı aile içi rollerin kadının toplumsal ve ekonomik hayata katılımını sınırladığını söylemek mümkündür.
Van’da töreye bağlılığında en çok ebeveynler arasında yaygın olduğu görülmektedir. Ancak muhafazakar tutumların genç kuşaklar arasında yaygın olmaması, onların geleceğin ebeveynleri olacakları göz önüne alındığında son derece olumlu bir durumdur. Töreye göre cezalandırmanın devam ettirilmemesi yalnız kadınların mağduriyetini azaltmakla kalmayıp, daha ilerici nesillerin yetişmesine katkıda bulunacak ve kadın erkek eşitliği önündeki engellerin ortadan kaldırılmasına yardımcı olacaktır.
Van’da farklı kültür ve toplumlardan olan, mağdur durumdaki kadınların sorun ve ihtiyaçlarına duyarlılık düzeyinin yüksek olduğu görünmektedir. Kadın ve erkeklerin çoğunluğu mülteci kadınların özel destek hizmetlerine ihtiyaç duyduklarını düşünmektedir. Bu yüzden ildeki mülteci statüsündeki kadınların durumlarını iyileştirmeye yönelik politikalar geliştirilmesi gerekmektedir.
Kadınların kamusal alana katılımının ve temsiliyetinin en önemli gereklerinden biri kadının siyasete aktif katılımının arttırılmasıdır. Van’da kadınların, kadınlara yönelik sivil toplum faaliyetlerinden düşük seviyede haberdar oldukları dolayısıyla gerekli katılımı sağlayamadıkları görülmektedir. Kadın örgütlerinin özellikle kadın istihdamının arttırılmasını teşvik edici, şiddete karşı bilinç düzeyini yükseltici ve mağdur durumdaki kadınlara danışma ve destek sağlayıcı faaliyetlere ağırlık vermeleri gerekmektedir. Sivil toplum kuruluşları erişimi kolay ve kadın temsiliyetinin sağlanmasında daha duyarlı örgütlerdir. Bu açıdan kadınların sivil toplum faaliyetine katılmaları, en azından STK’lardan yararlanmalarının teşvik edilmesi gereklidir.
Aynı şekilde siyasete aktif katılım kadınlar arasında yaygın değildir. Kadınların siyasete ilgisizliği ve pasifliği aslında sadece kadınların kendilerinden değil siyasetin erkek egemen bir alan olmasından ve kadınların özellikle aile içi rolleri ile çatışmasından kaynaklanmaktadır. Ancak Van’da özellikle genç kadınlar arasında yaygın olan siyasete ilgi ve katılma isteği değerlendirilmesi gereken bir potansiyeldir.
Kadın-erkek eşitliğinin sağlanmasında ve kadının insan haklarının korunmasına yönelik politikaların geliştirilmesinde devlet, yerel yönetimler ve sivil toplum işbirliği son derece önemlidir. Bu işbirliğinde ihtiyaç, talep ve öncelik alanlarının ortaklaşa belirlenmesi çözüme yönelik politikaların üretilmesi ile sonuçlanacaktır. Bu açıdan yerel yönetimlerin sürece aktif katılımı gerek hizmet sağlama olanaklarının çeşitliliği gerekse erişilebilirliklerinin yüksek olmasından dolayı şarttır.
Kadın erkek eşitliğinin sağlanmasında şüphesiz kadının aile içindeki ikincil statüsünün ortadan kaldırılması gerekmektedir. Aile ilişkilerinde erkek egemen tutumlar kadını özel alanla kısıtlamakta, kadınlık rollerini annelik ve ev kadınlığı ile sınırlamakta ve aile içinde eşitsizlikle sonuçlanmaktadır. Aile içi gelirin ağırlıklı olarak erkek tarafından sağlanması hem kadının erkeğe bağımlılığını arttırmakta hem de erkek egemenliğini pekiştiren tutumların yaygınlaşmasına neden olmaktadır. Van’daki kadınların iş gücüne katılımlarının önündeki ana engelin eşleri ve ebeveynlerinin izin vermemesi olduğunu ifade ettikleri göz önüne alındığında toplumsal cinsiyet ayrımcılığına dayalı aile içi rollerin kadının toplumsal ve ekonomik hayata katılımını sınırladığını söylemek mümkündür.
Van’da töreye bağlılığında en çok ebeveynler arasında yaygın olduğu görülmektedir. Ancak muhafazakar tutumların genç kuşaklar arasında yaygın olmaması, onların geleceğin ebeveynleri olacakları göz önüne alındığında son derece olumlu bir durumdur. Töreye göre cezalandırmanın devam ettirilmemesi yalnız kadınların mağduriyetini azaltmakla kalmayıp, daha ilerici nesillerin yetişmesine katkıda bulunacak ve kadın erkek eşitliği önündeki engellerin ortadan kaldırılmasına yardımcı olacaktır.
Van’da farklı kültür ve toplumlardan olan, mağdur durumdaki kadınların sorun ve ihtiyaçlarına duyarlılık düzeyinin yüksek olduğu görünmektedir. Kadın ve erkeklerin çoğunluğu mülteci kadınların özel destek hizmetlerine ihtiyaç duyduklarını düşünmektedir. Bu yüzden ildeki mülteci statüsündeki kadınların durumlarını iyileştirmeye yönelik politikalar geliştirilmesi gerekmektedir.
Kadınların kamusal alana katılımının ve temsiliyetinin en önemli gereklerinden biri kadının siyasete aktif katılımının arttırılmasıdır. Van’da kadınların, kadınlara yönelik sivil toplum faaliyetlerinden düşük seviyede haberdar oldukları dolayısıyla gerekli katılımı sağlayamadıkları görülmektedir. Kadın örgütlerinin özellikle kadın istihdamının arttırılmasını teşvik edici, şiddete karşı bilinç düzeyini yükseltici ve mağdur durumdaki kadınlara danışma ve destek sağlayıcı faaliyetlere ağırlık vermeleri gerekmektedir. Sivil toplum kuruluşları erişimi kolay ve kadın temsiliyetinin sağlanmasında daha duyarlı örgütlerdir. Bu açıdan kadınların sivil toplum faaliyetine katılmaları, en azından STK’lardan yararlanmalarının teşvik edilmesi gereklidir.
Aynı şekilde siyasete aktif katılım kadınlar arasında yaygın değildir. Kadınların siyasete ilgisizliği ve pasifliği aslında sadece kadınların kendilerinden değil siyasetin erkek egemen bir alan olmasından ve kadınların özellikle aile içi rolleri ile çatışmasından kaynaklanmaktadır. Ancak Van’da özellikle genç kadınlar arasında yaygın olan siyasete ilgi ve katılma isteği değerlendirilmesi gereken bir potansiyeldir.
Kadın-erkek eşitliğinin sağlanmasında ve kadının insan haklarının korunmasına yönelik politikaların geliştirilmesinde devlet, yerel yönetimler ve sivil toplum işbirliği son derece önemlidir. Bu işbirliğinde ihtiyaç, talep ve öncelik alanlarının ortaklaşa belirlenmesi çözüme yönelik politikaların üretilmesi ile sonuçlanacaktır. Bu açıdan yerel yönetimlerin sürece aktif katılımı gerek hizmet sağlama olanaklarının çeşitliliği gerekse erişilebilirliklerinin yüksek olmasından dolayı şarttır.
hayal- Mesaj Sayısı : 548
Kayıt tarihi : 20/04/09
Yaş : 51
Nerden : bln
İzmir'de Kadın Olmak
İzmir şehrinde modern değerler ağırlıklı olarak benimsense de gelenekse değerlerle bir arada bulunmaktadır. Kadınların eğitim düzeyleri ve ücretli bir işte çalışma oranları görece olarak yüksek olsa da hala toplumsal, ekonomik ve siyasal alanda kadın-erkek eşitliğinin sağlanması için yapılması gerekenler bulunmaktadır. Daha eşitlikçi bir toplumu başlıca koşulu eğitim düzeyinin arttırılmasıdır. Kadın-erkek ilişkilerinde eşitlikçi tutumların geliştirilmesinde, kadınların kamusal alanda daha fazla yer almasının sağlanmasında, çalışma hayatında iş olanaklarının arttırılmasında ve aile içinde kadına karşı baskıcı davranışların önlenmesinde kadınların eğitimi son derece önemlidir. Araştırma bulgularından da görüleceği gibi eğitim, kadının kendi statüsünü iyileştirmesini, sorunlarına dair duyarlılığının artmasını ve bilinçlenmesini sağlamaktadır. Eğitim kadının toplumsal hayatta güçlendirilmesinin ön koşuludur. Yaygın ve örgün eğitim imkanlarının arttırılması ve kadınların ihtiyaçlarına göre şekillendirilmesi kadınlara yönelik politikaların geliştirilmesinde öncelik teşkil etmelidir. İzmir’de mesleki eğitim hizmetleri tasarlanırken genç kadınların talepleri (bilgisayar kursu gibi) göz önüne alınmalıdır.
İzmir’de kadınların kendi gelirleri üzerindeki kontrolü yüksektir. Fakat bunun en önemli sebebi kadınların yalnız yarısının evli olmasıdır. Kadın erkek eşitliğinin sağlanmasında şüphesiz evli kadınların aile içindeki ikincil statüsünün ortadan kaldırılması gerekmektedir. Aile ilişkilerinde erkek egemen tutumlar kadını özel alanla kısıtlamakta, kadınlık rollerini annelik ve ev kadınlığı ile sınırlamakta ve aile içinde eşitsizlikle sonuçlanmaktadır. Aile içi gelirin ağırlıklı olarak erkek tarafından sağlanması hem kadının erkeğe bağımlılığını arttırmakta hem de erkek egemenliğini pekiştiren tutumların yaygınlaşmasına neden olmaktadır. İzmir’de kadınların erkeklere nazaran daha eşitlikçi tutum ve davranışlar sergiledikleri göz önüne alındığında eğitim olanaklarının arttırılması, mesleki eğitimin çeşitlendirilmesi ve erişilebilirliğinin kolaylaştırılması ile aile içinde ve toplumda statülerini iyileştirebileceklerdir.
İzmir’de hem erkekler hem de kadınlar yaşlılar için bakımevleri talep etmektedirler. Bu hizmetin sağlanması gerek yurttaşların hizmetlerden memnuniyet düzeyini arttıracak gerekse de ailelerine bakmaları gerektiği için çalışamayan kadınların ücretli bir iş edinmeleri önündeki engelleri kaldıracatır.
Kadınların kamusal alana katılımının ve temsiliyetinin en önemli gereklerinden biri kadının siyasete aktif katılımının arttırılmasıdır. İzmir’de kadınların, kadınlara yönelik sivil toplum faaliyetlerinden düşük seviyede haberdar oldukları dolayısıyla gerekli katılımı sağlayamadıkları görülmektedir. Sivil toplum kuruluşları erişimi kolay ve kadın temsiliyetinin sağlanmasında daha duyarlı örgütlerdir. Bu açıdan kadınların sivil toplum faaliyetine katılmalarının en azından STK’lardan yararlanmalarının teşvik edilmesi gereklidir.
Aynı şekilde siyasete aktif katılım kadınlar arasında yaygın değildir. Kadınların siyasete ilgisizliği ve pasifliği aslında sadece kadınların kendilerinden değil siyasetin erkek egemen bir alan olmasından ve kadınların özellikle aile içi rolleri ile çatışmasından kaynaklanmaktadır. Ancak İzmir’de özellikle genç, çalışmayan ve eğitimli kadınlar arasında yaygın olan siyasete ilgi ve katılma isteği değerlendirilmesi gereken bir potansiyeldir. Kadınlar siyasete katılımlarının önündeki en büyük engel olarak yine de eğitimsizliği göstermektedir. Dolayısıyla, kadınların siyasete atılmaları için gerekli olan siyasete yönelik eğitiminin sunulması çok etkili sonuç verebilir. Özellikle çalışmayan fakat siyasete katılmak isteyen kadınların teşviki ile bu kadınların gerek boş zamanlarını daha etkin değerlendirmeleri gerekse de kamusal alanda daha geniş ilişki ağlarının parçası olmaları sağlanabilir. Yerel yönetimde kadınların temsiline yönelik kadınların oldukça güçlü bir talebi olduğu göz önüne alınmalı, yerel yönetimde kadın personelin sayısı arttırılmalıdır.
Kadın-erkek eşitliğinin sağlanmasında ve kadının insan haklarının korunmasına yönelik politikaların geliştirilmesinde devlet, yerel yönetimler ve sivil toplum işbirliği son derece önemlidir. Bu işbirliğinde ihtiyaç, talep ve öncelik alanlarının ortaklaşa belirlenmesi çözüme yönelik politikaların üretilmesi ile sonuçlanacaktır. Bu açıdan yerel yönetimlerin sürece aktif katılımı gerek hizmet sağlama olanaklarının çeşitliliği gerekse erişilebilirliklerinin yüksek olmasından dolayı şarttır.
İzmir’de kadınların kendi gelirleri üzerindeki kontrolü yüksektir. Fakat bunun en önemli sebebi kadınların yalnız yarısının evli olmasıdır. Kadın erkek eşitliğinin sağlanmasında şüphesiz evli kadınların aile içindeki ikincil statüsünün ortadan kaldırılması gerekmektedir. Aile ilişkilerinde erkek egemen tutumlar kadını özel alanla kısıtlamakta, kadınlık rollerini annelik ve ev kadınlığı ile sınırlamakta ve aile içinde eşitsizlikle sonuçlanmaktadır. Aile içi gelirin ağırlıklı olarak erkek tarafından sağlanması hem kadının erkeğe bağımlılığını arttırmakta hem de erkek egemenliğini pekiştiren tutumların yaygınlaşmasına neden olmaktadır. İzmir’de kadınların erkeklere nazaran daha eşitlikçi tutum ve davranışlar sergiledikleri göz önüne alındığında eğitim olanaklarının arttırılması, mesleki eğitimin çeşitlendirilmesi ve erişilebilirliğinin kolaylaştırılması ile aile içinde ve toplumda statülerini iyileştirebileceklerdir.
İzmir’de hem erkekler hem de kadınlar yaşlılar için bakımevleri talep etmektedirler. Bu hizmetin sağlanması gerek yurttaşların hizmetlerden memnuniyet düzeyini arttıracak gerekse de ailelerine bakmaları gerektiği için çalışamayan kadınların ücretli bir iş edinmeleri önündeki engelleri kaldıracatır.
Kadınların kamusal alana katılımının ve temsiliyetinin en önemli gereklerinden biri kadının siyasete aktif katılımının arttırılmasıdır. İzmir’de kadınların, kadınlara yönelik sivil toplum faaliyetlerinden düşük seviyede haberdar oldukları dolayısıyla gerekli katılımı sağlayamadıkları görülmektedir. Sivil toplum kuruluşları erişimi kolay ve kadın temsiliyetinin sağlanmasında daha duyarlı örgütlerdir. Bu açıdan kadınların sivil toplum faaliyetine katılmalarının en azından STK’lardan yararlanmalarının teşvik edilmesi gereklidir.
Aynı şekilde siyasete aktif katılım kadınlar arasında yaygın değildir. Kadınların siyasete ilgisizliği ve pasifliği aslında sadece kadınların kendilerinden değil siyasetin erkek egemen bir alan olmasından ve kadınların özellikle aile içi rolleri ile çatışmasından kaynaklanmaktadır. Ancak İzmir’de özellikle genç, çalışmayan ve eğitimli kadınlar arasında yaygın olan siyasete ilgi ve katılma isteği değerlendirilmesi gereken bir potansiyeldir. Kadınlar siyasete katılımlarının önündeki en büyük engel olarak yine de eğitimsizliği göstermektedir. Dolayısıyla, kadınların siyasete atılmaları için gerekli olan siyasete yönelik eğitiminin sunulması çok etkili sonuç verebilir. Özellikle çalışmayan fakat siyasete katılmak isteyen kadınların teşviki ile bu kadınların gerek boş zamanlarını daha etkin değerlendirmeleri gerekse de kamusal alanda daha geniş ilişki ağlarının parçası olmaları sağlanabilir. Yerel yönetimde kadınların temsiline yönelik kadınların oldukça güçlü bir talebi olduğu göz önüne alınmalı, yerel yönetimde kadın personelin sayısı arttırılmalıdır.
Kadın-erkek eşitliğinin sağlanmasında ve kadının insan haklarının korunmasına yönelik politikaların geliştirilmesinde devlet, yerel yönetimler ve sivil toplum işbirliği son derece önemlidir. Bu işbirliğinde ihtiyaç, talep ve öncelik alanlarının ortaklaşa belirlenmesi çözüme yönelik politikaların üretilmesi ile sonuçlanacaktır. Bu açıdan yerel yönetimlerin sürece aktif katılımı gerek hizmet sağlama olanaklarının çeşitliliği gerekse erişilebilirliklerinin yüksek olmasından dolayı şarttır.
hayal- Mesaj Sayısı : 548
Kayıt tarihi : 20/04/09
Yaş : 51
Nerden : bln
Kars'da Kadın Olmak
Kadın-erkek eşitliğinin toplumsal, ekonomik ve siyasal alanda sağlanmasının başlıca koşulu eğitim düzeyinin arttırılmasıdır. Kadın-erkek ilişkilerinde eşitlikçi tutumların geliştirilmesinde, kadınların kamusal alanda daha fazla yer almasının sağlanmasında, çalışma hayatında iş olanaklarının arttırılmasında ve aile içinde kadına karşı baskıcı davranışların önlenmesinde kadınların eğitimi son derece önemlidir. Araştırma bulgularından da görüleceği gibi eğitim, kadının kendi statüsünü iyileştirmesini, sorunlarına dair duyarlılığının artmasını ve bilinçlenmesini sağlamaktadır. Eğitim kadının toplumsal hayatta güçlendirilmesinin ön koşuludur. Yaygın ve örgün eğitim imkanlarının arttırılması ve kadınların ihtiyaçlarına göre şekillendirilmesi kadınlara yönelik politikaların geliştirilmesinde öncelik teşkil etmelidir. Kars’ta mesleki eğitim hizmetleri tasarlanırken genç kadınların talepleri (bilgisayar kursu gibi) göz önüne alınmalıdır. Şiddeti bazı hallerde onaylama yaklaşımının en çok üniversite mezunları arasında görülmesi, STK’lar tarafından eğitimli erkekler arasında şiddete karşı bilinç arttırıcı eğitim faaliyetleri geliştirilmesinin faydalı olabileceğini düşündürtmektedir.
Kadın erkek eşitliğinin sağlanmasında şüphesiz kadının aile içindeki ikincil statüsünün ortadan kaldırılması gerekmektedir. Aile ilişkilerinde erkek egemen tutumlar kadını özel alanla kısıtlamakta, kadınlık rollerini annelik ve ev kadınlığı ile sınırlamakta ve aile içinde eşitsizlikle sonuçlanmaktadır. Aile içi gelirin ağırlıklı olarak erkek tarafından sağlanması hem kadının erkeğe bağımlılığını arttırmakta hem de erkek egemenliğini pekiştiren tutumların yaygınlaşmasına neden olmaktadır. Kars’ta kadınların erkeklere nazaran daha eşitlikçi tutum ve davranışlar sergiledikleri göz önüne alındığında eğitim olanaklarının arttırılması, mesleki eğitimin çeşitlendirilmesi ve erişilebilirliğinin kolaylaştırılması ile aile içinde ve toplumda statülerini iyileştirebileceklerdir.
Kars’ta kadınların çoğu iki çocuk sahip istemekte ve genelde istediklerinden fazla sayıda çocuk sahibi olmaktadırlar. Kadınların aile planlaması konusunda kitle iletişim araçlarından yoğun olarak bilgilenmektedirler. Yerel medyanın etkin kullanımı sonucunda daha etkili bir aile planlaması kampanyası yürütülebilir ve bu yolla ailelerin istedikleri sayıda çocuk sahibi olmaları sağlanabilir.
Kadınların kamusal alana katılımının ve temsiliyetinin en önemli gereklerinden biri kadının siyasete aktif katılımının arttırılmasıdır. Kars’ta kadınların, kadınlara yönelik sivil toplum faaliyetlerinden düşük seviyede haberdar oldukları dolayısıyla gerekli katılımı sağlayamadıkları görülmektedir. Sivil toplum kuruluşları erişimi kolay ve kadın temsiliyetinin sağlanmasında daha duyarlı örgütlerdir. Bu açıdan kadınların sivil toplum faaliyetine katılmalarının en azından STK’lardan yararlanmalarının teşvik edilmesi gereklidir.
Aynı şekilde siyasete aktif katılım kadınlar arasında yaygın değildir. Kadınların siyasete ilgisizliği ve pasifliği aslında sadece kadınların kendilerinden değil siyasetin erkek egemen bir alan olmasından ve kadınların özellikle aile içi rolleri ile çatışmasından kaynaklanmaktadır. Ancak Kars’ta özellikle genç ve eğitimli kadınlar arasında yaygın olan siyasete ilgi ve katılma isteği değerlendirilmesi gereken bir potansiyeldir. Kadınlar siyasete katılımlarının önündeki en büyük engel olarak yine de eğitimsizliği göstermektedir. Dolayısıyla, kadınların siyasete atılmaları için gerekli olan siyasete yönelik eğitiminin sunulması çok etkili sonuç verebilir. Yerel yönetimde kadınların temsiline yönelik kadınların çok güçlü bir talebi olduğu göz önüne alınmalı, yerel yönetimde kadın personelin sayısı arttırılmalıdır.
Kadın-erkek eşitliğinin sağlanmasında ve kadının insan haklarının korunmasına yönelik politikaların geliştirilmesinde devlet, yerel yönetimler ve sivil toplum işbirliği son derece önemlidir. Bu işbirliğinde ihtiyaç, talep ve öncelik alanlarının ortaklaşa belirlenmesi çözüme yönelik politikaların üretilmesi ile sonuçlanacaktır. Bu açıdan yerel yönetimlerin sürece aktif katılımı gerek hizmet sağlama olanaklarının çeşitliliği gerekse erişilebilirliklerinin yüksek olmasından dolayı şarttır.
Kadın erkek eşitliğinin sağlanmasında şüphesiz kadının aile içindeki ikincil statüsünün ortadan kaldırılması gerekmektedir. Aile ilişkilerinde erkek egemen tutumlar kadını özel alanla kısıtlamakta, kadınlık rollerini annelik ve ev kadınlığı ile sınırlamakta ve aile içinde eşitsizlikle sonuçlanmaktadır. Aile içi gelirin ağırlıklı olarak erkek tarafından sağlanması hem kadının erkeğe bağımlılığını arttırmakta hem de erkek egemenliğini pekiştiren tutumların yaygınlaşmasına neden olmaktadır. Kars’ta kadınların erkeklere nazaran daha eşitlikçi tutum ve davranışlar sergiledikleri göz önüne alındığında eğitim olanaklarının arttırılması, mesleki eğitimin çeşitlendirilmesi ve erişilebilirliğinin kolaylaştırılması ile aile içinde ve toplumda statülerini iyileştirebileceklerdir.
Kars’ta kadınların çoğu iki çocuk sahip istemekte ve genelde istediklerinden fazla sayıda çocuk sahibi olmaktadırlar. Kadınların aile planlaması konusunda kitle iletişim araçlarından yoğun olarak bilgilenmektedirler. Yerel medyanın etkin kullanımı sonucunda daha etkili bir aile planlaması kampanyası yürütülebilir ve bu yolla ailelerin istedikleri sayıda çocuk sahibi olmaları sağlanabilir.
Kadınların kamusal alana katılımının ve temsiliyetinin en önemli gereklerinden biri kadının siyasete aktif katılımının arttırılmasıdır. Kars’ta kadınların, kadınlara yönelik sivil toplum faaliyetlerinden düşük seviyede haberdar oldukları dolayısıyla gerekli katılımı sağlayamadıkları görülmektedir. Sivil toplum kuruluşları erişimi kolay ve kadın temsiliyetinin sağlanmasında daha duyarlı örgütlerdir. Bu açıdan kadınların sivil toplum faaliyetine katılmalarının en azından STK’lardan yararlanmalarının teşvik edilmesi gereklidir.
Aynı şekilde siyasete aktif katılım kadınlar arasında yaygın değildir. Kadınların siyasete ilgisizliği ve pasifliği aslında sadece kadınların kendilerinden değil siyasetin erkek egemen bir alan olmasından ve kadınların özellikle aile içi rolleri ile çatışmasından kaynaklanmaktadır. Ancak Kars’ta özellikle genç ve eğitimli kadınlar arasında yaygın olan siyasete ilgi ve katılma isteği değerlendirilmesi gereken bir potansiyeldir. Kadınlar siyasete katılımlarının önündeki en büyük engel olarak yine de eğitimsizliği göstermektedir. Dolayısıyla, kadınların siyasete atılmaları için gerekli olan siyasete yönelik eğitiminin sunulması çok etkili sonuç verebilir. Yerel yönetimde kadınların temsiline yönelik kadınların çok güçlü bir talebi olduğu göz önüne alınmalı, yerel yönetimde kadın personelin sayısı arttırılmalıdır.
Kadın-erkek eşitliğinin sağlanmasında ve kadının insan haklarının korunmasına yönelik politikaların geliştirilmesinde devlet, yerel yönetimler ve sivil toplum işbirliği son derece önemlidir. Bu işbirliğinde ihtiyaç, talep ve öncelik alanlarının ortaklaşa belirlenmesi çözüme yönelik politikaların üretilmesi ile sonuçlanacaktır. Bu açıdan yerel yönetimlerin sürece aktif katılımı gerek hizmet sağlama olanaklarının çeşitliliği gerekse erişilebilirliklerinin yüksek olmasından dolayı şarttır.
hayal- Mesaj Sayısı : 548
Kayıt tarihi : 20/04/09
Yaş : 51
Nerden : bln
Nevşehir'de Kadın Olmak
Kadın-erkek eşitliğinin toplumsal, ekonomik ve siyasal alanda sağlanmasının başlıca koşulu eğitim düzeyinin arttırılmasıdır. Kadın-erkek ilişkilerinde eşitlikçi tutumların geliştirilmesinde, kadınların kamusal alanda daha fazla yer almasının sağlanmasında, çalışma hayatında iş olanaklarının arttırılmasında ve aile içinde kadına karşı baskıcı davranışların önlenmesinde kadınların eğitimi son derece önemlidir. Araştırma bulgularından da görüleceği gibi eğitim, kadının kendi statüsünü iyileştirmesini, sorunlarına dair duyarlılığının artmasını ve bilinçlenmesini sağlamaktadır. Eğitim kadının toplumsal hayatta güçlendirilmesinin ön koşuludur. Yaygın ve örgün eğitim imkanlarının arttırılması ve kadınların ihtiyaçlarına göre şekillendirilmesi kadınlara yönelik politikaların geliştirilmesinde öncelik teşkil etmelidir. Nevşehir’de mesleki eğitim hizmetleri tasarlanırken genç kadınların talepleri (bilgisayar kursu gibi) göz önüne alınmalıdır. Üniversite mezunu erkeklerin bile önemli bir kısmının kadınlara karşı şiddeti onayladığı düşünülürse, STK’lar tarafından erkekler arasında şiddete karşı bilinç arttırıcı eğitim faaliyetleri geliştirilebilir.
Kadın erkek eşitliğinin sağlanmasında şüphesiz kadının aile içindeki ikincil statüsünün ortadan kaldırılması gerekmektedir. Aile ilişkilerinde erkek egemen tutumlar kadını özel alanla kısıtlamakta, kadınlık rollerini annelik ve ev kadınlığı ile sınırlamakta ve aile içinde eşitsizlikle sonuçlanmaktadır. Aile içi gelirin ağırlıklı olarak erkek tarafından sağlanması hem kadının erkeğe bağımlılığını arttırmakta hem de erkek egemenliğini pekiştiren tutumların yaygınlaşmasına neden olmaktadır. Nevşehir’de kadınların erkeklere nazaran daha eşitlikçi tutum ve davranışlar sergiledikleri göz önüne alındığında eğitim olanaklarının arttırılması, mesleki eğitimin çeşitlendirilmesi ve erişilebilirliğinin kolaylaştırılması ile aile içinde ve toplumda statülerini iyileştirebileceklerdir.
Kadınların kamusal alana katılımının ve temsiliyetinin en önemli gereklerinden biri kadının siyasete aktif katılımının arttırılmasıdır. Nevşehir’de kadınların, kadınlara yönelik sivil toplum faaliyetlerinden düşük seviyede haberdar oldukları dolayısıyla gerekli katılımı sağlayamadıkları görülmektedir. Sivil toplum kuruluşları erişimi kolay ve kadın temsiliyetinin sağlanmasında daha duyarlı örgütlerdir. Bu açıdan kadınların sivil toplum faaliyetine katılmalarının en azından STK’lardan yararlanmalarının teşvik edilmesi gereklidir.
Aynı şekilde siyasete aktif katılım kadınlar arasında yaygın değildir. Kadınların siyasete ilgisizliği ve pasifliği aslında sadece kadınların kendilerinden değil siyasetin erkek egemen bir alan olmasından ve kadınların özellikle aile içi rolleri ile çatışmasından kaynaklanmaktadır. Ancak Nevşehir’de özellikle genç kadınlar arasında yaygın olan siyasete ilgi ve katılma isteği değerlendirilmesi gereken bir potansiyeldir. Kadınlar siyasete katılımlarının önündeki en büyük engel olarak eğitimsizliği göstermektedir. Dolayısıyla, kadınların siyasete atılmaları için gerekli eğitimin sunulması çok etkili sonuç verebilir. Yerel yönetimde kadınların temsilini hem erkeklerin hem de kadınların çok güçlü bir şekilde talep ettiği göz önüne alınmalı, yerel yönetimde kadın personelin sayısı arttırılmalıdır.
Kadın-erkek eşitliğinin sağlanmasında ve kadının insan haklarının korunmasına yönelik politikaların geliştirilmesinde devlet, yerel yönetimler ve sivil toplum işbirliği son derece önemlidir. Bu işbirliğinde ihtiyaç, talep ve öncelik alanlarının ortaklaşa belirlenmesi çözüme yönelik politikaların üretilmesi ile sonuçlanacaktır. Bu açıdan yerel yönetimlerin sürece aktif katılımı gerek hizmet sağlama olanaklarının çeşitliliği gerekse erişilebilirliklerinin yüksek olmasından dolayı şarttır.
Kadın erkek eşitliğinin sağlanmasında şüphesiz kadının aile içindeki ikincil statüsünün ortadan kaldırılması gerekmektedir. Aile ilişkilerinde erkek egemen tutumlar kadını özel alanla kısıtlamakta, kadınlık rollerini annelik ve ev kadınlığı ile sınırlamakta ve aile içinde eşitsizlikle sonuçlanmaktadır. Aile içi gelirin ağırlıklı olarak erkek tarafından sağlanması hem kadının erkeğe bağımlılığını arttırmakta hem de erkek egemenliğini pekiştiren tutumların yaygınlaşmasına neden olmaktadır. Nevşehir’de kadınların erkeklere nazaran daha eşitlikçi tutum ve davranışlar sergiledikleri göz önüne alındığında eğitim olanaklarının arttırılması, mesleki eğitimin çeşitlendirilmesi ve erişilebilirliğinin kolaylaştırılması ile aile içinde ve toplumda statülerini iyileştirebileceklerdir.
Kadınların kamusal alana katılımının ve temsiliyetinin en önemli gereklerinden biri kadının siyasete aktif katılımının arttırılmasıdır. Nevşehir’de kadınların, kadınlara yönelik sivil toplum faaliyetlerinden düşük seviyede haberdar oldukları dolayısıyla gerekli katılımı sağlayamadıkları görülmektedir. Sivil toplum kuruluşları erişimi kolay ve kadın temsiliyetinin sağlanmasında daha duyarlı örgütlerdir. Bu açıdan kadınların sivil toplum faaliyetine katılmalarının en azından STK’lardan yararlanmalarının teşvik edilmesi gereklidir.
Aynı şekilde siyasete aktif katılım kadınlar arasında yaygın değildir. Kadınların siyasete ilgisizliği ve pasifliği aslında sadece kadınların kendilerinden değil siyasetin erkek egemen bir alan olmasından ve kadınların özellikle aile içi rolleri ile çatışmasından kaynaklanmaktadır. Ancak Nevşehir’de özellikle genç kadınlar arasında yaygın olan siyasete ilgi ve katılma isteği değerlendirilmesi gereken bir potansiyeldir. Kadınlar siyasete katılımlarının önündeki en büyük engel olarak eğitimsizliği göstermektedir. Dolayısıyla, kadınların siyasete atılmaları için gerekli eğitimin sunulması çok etkili sonuç verebilir. Yerel yönetimde kadınların temsilini hem erkeklerin hem de kadınların çok güçlü bir şekilde talep ettiği göz önüne alınmalı, yerel yönetimde kadın personelin sayısı arttırılmalıdır.
Kadın-erkek eşitliğinin sağlanmasında ve kadının insan haklarının korunmasına yönelik politikaların geliştirilmesinde devlet, yerel yönetimler ve sivil toplum işbirliği son derece önemlidir. Bu işbirliğinde ihtiyaç, talep ve öncelik alanlarının ortaklaşa belirlenmesi çözüme yönelik politikaların üretilmesi ile sonuçlanacaktır. Bu açıdan yerel yönetimlerin sürece aktif katılımı gerek hizmet sağlama olanaklarının çeşitliliği gerekse erişilebilirliklerinin yüksek olmasından dolayı şarttır.
hayal- Mesaj Sayısı : 548
Kayıt tarihi : 20/04/09
Yaş : 51
Nerden : bln
Şanlıurfa'da Kadın Olmak
Kadın-erkek eşitliğinin toplumsal, ekonomik ve siyasal alanda sağlanmasının başlıca koşulu eğitim düzeyinin arttırılmasıdır. Kadın-erkek ilişkilerinde eşitlikçi tutumların geliştirilmesinde, kadınların kamusal alanda daha fazla yer almasının sağlanmasında, çalışma hayatında iş olanaklarının arttırılmasında ve aile içinde kadına karşı baskıcı davranışların önlenmesinde kadınların eğitimi son derece önemlidir. Araştırma bulgularından da görüleceği gibi eğitim, kadının kendi statüsünü iyileştirmesini, sorunlarına dair duyarlılığının artmasını ve bilinçlenmesini sağlamaktadır. Eğitim kadının toplumsal hayatta güçlendirilmesinin önkoşuludur. Yaygın ve örgün eğitim imkanlarının arttırılması ve kadınların ihtiyaçlarına göre şekillendirilmesi, kadınlara yönelik politikaların geliştirilmesinde öncelik teşkil etmelidir.
Kadın erkek eşitliğinin sağlanmasında şüphesiz kadının aile içindeki ikincil statüsünün ortadan kaldırılması gerekmektedir. Aile ilişkilerinde erkek egemen tutumlar kadını özel alanla kısıtlamakta, kadınlık rollerini annelik ve ev kadınlığı ile sınırlamakta ve aile içinde eşitsizlikle sonuçlanmaktadır. Aile içi gelirin ağırlıklı olarak erkek tarafından sağlanması hem kadının erkeğe bağımlılığını arttırmakta hem de erkek egemenliğini pekiştiren tutumların yaygınlaşmasına neden olmaktadır. Erkek egemen kültürün aile içinde son derece yaygın olması kadınların işgücüne katılımlarını da kısıtlamaktadır. Kadın işsizliğinin en önemli nedenin eşlerin veya ebeveynlerin izin vermemesi olduğu göz önüne alındığında geleneksel kadınlık rollerinin içselleştirilmesinin kadını kamusal alandan dışlanması ile sonuçlandığını görmek mümkündür.
Şanlıurfa’da yaygın olan töreye göre cezalandırma kadınların ikincil statüsünü güçlendirmekte ve kadın erkek eşitliğinin sağlanmasının önünde engel teşkil etmektedir. Töre cinayetleri en temel insan hakkı olan yaşama hakkının ihlalidir. Bu tür cezalandırmaların kadınlar tarafından, özellikle anneler tarafından onaylanması genç kadınların eşitlik algısı üzerinde son derece olumsuz bir etkiye sebep olacaktır. Eğitim seviyesinin yükseltilmesi hiç şüphesiz töreye göre cezalandırma eğilimlerini azaltacaktır.
Kadınların kamusal alana katılımının ve temsiliyetinin en önemli gereklerinden biri kadının siyasete aktif katılımının arttırılmasıdır. Şanlıurfa’da kadınların, kadınlara yönelik sivil toplum faaliyetlerinden düşük seviyede haberdar oldukları, dolayısıyla gerekli katılımı sağlayamadıkları görülmektedir. Sivil toplum kuruluşları erişimi kolay ve kadın temsiliyetinin sağlanmasında daha duyarlı örgütlerdir. Bu açıdan kadınların sivil toplum faaliyetine katılmalarının ve en azından STK’lardan yararlanmalarının teşvik edilmesi gereklidir.
Aynı şekilde siyasete aktif katılım kadınlar arasında yaygın değildir. Kadınların siyasete ilgisizliği ve pasifliği aslında sadece kadınların kendilerinden değil siyasetin erkek egemen bir alan olmasından ve kadınların özellikle aile içi rolleri ile çatışmasından kaynaklanmaktadır. Ancak ilde özellikle genç kadınlar arasında yaygın olan siyasete ilgi ve katılma isteği değerlendirilmesi gereken bir potansiyeldir.
Kadın-erkek eşitliğinin sağlanmasında ve kadının insan haklarının korunmasına yönelik politikaların geliştirilmesinde devlet, yerel yönetimler ve sivil toplum işbirliği son derece önemlidir. Bu işbirliğinde ihtiyaç, talep ve öncelik alanlarının ortaklaşa belirlenmesi çözüme yönelik politikaların üretilmesi ile sonuçlanacaktır. Bu açıdan yerel yönetimlerin sürece aktif katılımı gerek hizmet sağlama olanaklarının çeşitliliği gerekse erişilebilirliklerinin yüksek olmasından dolayı şarttır.
Kadın erkek eşitliğinin sağlanmasında şüphesiz kadının aile içindeki ikincil statüsünün ortadan kaldırılması gerekmektedir. Aile ilişkilerinde erkek egemen tutumlar kadını özel alanla kısıtlamakta, kadınlık rollerini annelik ve ev kadınlığı ile sınırlamakta ve aile içinde eşitsizlikle sonuçlanmaktadır. Aile içi gelirin ağırlıklı olarak erkek tarafından sağlanması hem kadının erkeğe bağımlılığını arttırmakta hem de erkek egemenliğini pekiştiren tutumların yaygınlaşmasına neden olmaktadır. Erkek egemen kültürün aile içinde son derece yaygın olması kadınların işgücüne katılımlarını da kısıtlamaktadır. Kadın işsizliğinin en önemli nedenin eşlerin veya ebeveynlerin izin vermemesi olduğu göz önüne alındığında geleneksel kadınlık rollerinin içselleştirilmesinin kadını kamusal alandan dışlanması ile sonuçlandığını görmek mümkündür.
Şanlıurfa’da yaygın olan töreye göre cezalandırma kadınların ikincil statüsünü güçlendirmekte ve kadın erkek eşitliğinin sağlanmasının önünde engel teşkil etmektedir. Töre cinayetleri en temel insan hakkı olan yaşama hakkının ihlalidir. Bu tür cezalandırmaların kadınlar tarafından, özellikle anneler tarafından onaylanması genç kadınların eşitlik algısı üzerinde son derece olumsuz bir etkiye sebep olacaktır. Eğitim seviyesinin yükseltilmesi hiç şüphesiz töreye göre cezalandırma eğilimlerini azaltacaktır.
Kadınların kamusal alana katılımının ve temsiliyetinin en önemli gereklerinden biri kadının siyasete aktif katılımının arttırılmasıdır. Şanlıurfa’da kadınların, kadınlara yönelik sivil toplum faaliyetlerinden düşük seviyede haberdar oldukları, dolayısıyla gerekli katılımı sağlayamadıkları görülmektedir. Sivil toplum kuruluşları erişimi kolay ve kadın temsiliyetinin sağlanmasında daha duyarlı örgütlerdir. Bu açıdan kadınların sivil toplum faaliyetine katılmalarının ve en azından STK’lardan yararlanmalarının teşvik edilmesi gereklidir.
Aynı şekilde siyasete aktif katılım kadınlar arasında yaygın değildir. Kadınların siyasete ilgisizliği ve pasifliği aslında sadece kadınların kendilerinden değil siyasetin erkek egemen bir alan olmasından ve kadınların özellikle aile içi rolleri ile çatışmasından kaynaklanmaktadır. Ancak ilde özellikle genç kadınlar arasında yaygın olan siyasete ilgi ve katılma isteği değerlendirilmesi gereken bir potansiyeldir.
Kadın-erkek eşitliğinin sağlanmasında ve kadının insan haklarının korunmasına yönelik politikaların geliştirilmesinde devlet, yerel yönetimler ve sivil toplum işbirliği son derece önemlidir. Bu işbirliğinde ihtiyaç, talep ve öncelik alanlarının ortaklaşa belirlenmesi çözüme yönelik politikaların üretilmesi ile sonuçlanacaktır. Bu açıdan yerel yönetimlerin sürece aktif katılımı gerek hizmet sağlama olanaklarının çeşitliliği gerekse erişilebilirliklerinin yüksek olmasından dolayı şarttır.
hayal- Mesaj Sayısı : 548
Kayıt tarihi : 20/04/09
Yaş : 51
Nerden : bln
Trabzon'da Kadın Olmak
Kadın-erkek eşitliğinin toplumsal, ekonomik ve siyasal alanda sağlanmasının başlıca koşulu eğitim düzeyinin arttırılmasıdır. Kadın-erkek ilişkilerinde eşitlikçi tutumların geliştirilmesinde, kadınların kamusal alanda daha fazla yer almasının sağlanmasında, çalışma hayatında iş olanaklarının arttırılmasında ve aile içinde kadına karşı baskıcı davranışların önlenmesinde kadınların eğitimi son derece önemlidir. Araştırma bulgularından da görüleceği gibi eğitim, kadının kendi statüsünü iyileştirmesini, sorunlarına dair duyarlılığının artmasını ve bilinçlenmesini sağlamaktadır. Eğitim kadının toplumsal hayatta güçlendirilmesinin ön koşuludur. Yaygın ve örgün eğitim imkanlarının arttırılması ve kadınların ihtiyaçlarına göre şekillendirilmesi kadınlara yönelik politikaların geliştirilmesinde öncelik teşkil etmelidir.
Kadın erkek eşitliğinin sağlanmasında şüphesiz kadının aile içindeki ikincil statüsünün ortadan kaldırılması gerekmektedir. Aile ilişkilerinde erkek egemen tutumlar kadını özel alanla kısıtlamakta, kadınlık rollerini annelik ve ev kadınlığı ile sınırlamakta ve aile içinde eşitsizlikle sonuçlanmaktadır. Aile içi gelirin ağırlıklı olarak erkek tarafından sağlanması hem kadının erkeğe bağımlılığını arttırmakta hem de erkek egemenliğini pekiştiren tutumların yaygınlaşmasına neden olmaktadır.
Trabzon’daki kadınların büyük kısmı ev kadınıdır. Bir kısmı gelire ihtiyaç duymadığı için, bir kısmı eşleri izin vermedigi için bir kısmı ise iş bulamadıkları için çalışmamaktadır. Özellikle lise mezunu kadınların oranının yüksek olduğu göz önüne alındığında söz konusu kadınlara yönelik mesleki eğitim imkanları sunulması bunların iş gücüne daha çok katılmaları sağlayacaktır. Trabzon’da kadınların erkeklere nazaran daha eşitlikçi tutum ve davranışlar sergiledikleri de görülmüştür. Kadınlar eğitim olanaklarının arttırılması, mesleki eğitimin çeşitlendirilmesi ve erişilebilirliğinin kolaylaştırılması ile aile içinde ve toplumda statülerini iyileştirebileceklerdir.
Karadeniz bölgesinde evlilik dışı ilişkilerin hoşgörüldüğüne ilişkin stereotipler yaygındır. Ancak Trabzon’daki erkeklerin büyük çoğunluğu erkeklerin eşlerini aldatmalarını onaylamamaktadırlar. Bu da aslında erkeklerin evlilik dışı ilişkileri meşrulaştırma eğilimlerinin düşük olduğunun ve özellikle eşlerine karşı sadakat konusunda duyarlı olduklarının göstergesidir.
Kadınların kamusal alana katılımının ve temsiliyetinin en önemli gereklerinden biri kadının siyasete aktif katılımının arttırılmasıdır. Trabzon’da kadınların, kadınlara yönelik sivil toplum faaliyetlerinden düşük seviyede haberdar oldukları dolayısıyla gerekli katılımı sağlayamadıkları görülmektedir. Sivil toplum kuruluşları erişimi kolay ve kadın temsiliyetinin sağlanmasında daha duyarlı örgütlerdir. Bu açıdan kadınların sivil toplum faaliyetine katılmalarının en azından STK’lardan yararlanmalarının teşvik edilmesi gereklidir.
Aynı şekilde siyasete aktif katılım kadınlar arasında yaygın değildir. Kadınların siyasete ilgisizliği ve pasifliği aslında sadece kadınların kendilerinden değil siyasetin erkek egemen bir alan olmasından ve kadınların özellikle aile içi rolleri ile çatışmasından kaynaklanmaktadır. Ancak Trabzon’da özellikle genç kadınlar arasında yaygın olan siyasete ilgi ve katılma isteği değerlendirilmesi gereken bir potansiyeldir.
Kadın-erkek eşitliğinin sağlanmasında ve kadının insan haklarının korunmasına yönelik politikaların geliştirilmesinde devlet, yerel yönetimler ve sivil toplum işbirliği son derece önemlidir. Bu işbirliğinde ihtiyaç, talep ve öncelik alanlarının ortaklaşa belirlenmesi çözüme yönelik politikaların üretilmesi ile sonuçlanacaktır. Bu açıdan yerel yönetimlerin sürece aktif katılımı gerek hizmet sağlama olanaklarının çeşitliliği gerekse erişilebilirliklerinin yüksek olmasından dolayı şarttır.
Kadın erkek eşitliğinin sağlanmasında şüphesiz kadının aile içindeki ikincil statüsünün ortadan kaldırılması gerekmektedir. Aile ilişkilerinde erkek egemen tutumlar kadını özel alanla kısıtlamakta, kadınlık rollerini annelik ve ev kadınlığı ile sınırlamakta ve aile içinde eşitsizlikle sonuçlanmaktadır. Aile içi gelirin ağırlıklı olarak erkek tarafından sağlanması hem kadının erkeğe bağımlılığını arttırmakta hem de erkek egemenliğini pekiştiren tutumların yaygınlaşmasına neden olmaktadır.
Trabzon’daki kadınların büyük kısmı ev kadınıdır. Bir kısmı gelire ihtiyaç duymadığı için, bir kısmı eşleri izin vermedigi için bir kısmı ise iş bulamadıkları için çalışmamaktadır. Özellikle lise mezunu kadınların oranının yüksek olduğu göz önüne alındığında söz konusu kadınlara yönelik mesleki eğitim imkanları sunulması bunların iş gücüne daha çok katılmaları sağlayacaktır. Trabzon’da kadınların erkeklere nazaran daha eşitlikçi tutum ve davranışlar sergiledikleri de görülmüştür. Kadınlar eğitim olanaklarının arttırılması, mesleki eğitimin çeşitlendirilmesi ve erişilebilirliğinin kolaylaştırılması ile aile içinde ve toplumda statülerini iyileştirebileceklerdir.
Karadeniz bölgesinde evlilik dışı ilişkilerin hoşgörüldüğüne ilişkin stereotipler yaygındır. Ancak Trabzon’daki erkeklerin büyük çoğunluğu erkeklerin eşlerini aldatmalarını onaylamamaktadırlar. Bu da aslında erkeklerin evlilik dışı ilişkileri meşrulaştırma eğilimlerinin düşük olduğunun ve özellikle eşlerine karşı sadakat konusunda duyarlı olduklarının göstergesidir.
Kadınların kamusal alana katılımının ve temsiliyetinin en önemli gereklerinden biri kadının siyasete aktif katılımının arttırılmasıdır. Trabzon’da kadınların, kadınlara yönelik sivil toplum faaliyetlerinden düşük seviyede haberdar oldukları dolayısıyla gerekli katılımı sağlayamadıkları görülmektedir. Sivil toplum kuruluşları erişimi kolay ve kadın temsiliyetinin sağlanmasında daha duyarlı örgütlerdir. Bu açıdan kadınların sivil toplum faaliyetine katılmalarının en azından STK’lardan yararlanmalarının teşvik edilmesi gereklidir.
Aynı şekilde siyasete aktif katılım kadınlar arasında yaygın değildir. Kadınların siyasete ilgisizliği ve pasifliği aslında sadece kadınların kendilerinden değil siyasetin erkek egemen bir alan olmasından ve kadınların özellikle aile içi rolleri ile çatışmasından kaynaklanmaktadır. Ancak Trabzon’da özellikle genç kadınlar arasında yaygın olan siyasete ilgi ve katılma isteği değerlendirilmesi gereken bir potansiyeldir.
Kadın-erkek eşitliğinin sağlanmasında ve kadının insan haklarının korunmasına yönelik politikaların geliştirilmesinde devlet, yerel yönetimler ve sivil toplum işbirliği son derece önemlidir. Bu işbirliğinde ihtiyaç, talep ve öncelik alanlarının ortaklaşa belirlenmesi çözüme yönelik politikaların üretilmesi ile sonuçlanacaktır. Bu açıdan yerel yönetimlerin sürece aktif katılımı gerek hizmet sağlama olanaklarının çeşitliliği gerekse erişilebilirliklerinin yüksek olmasından dolayı şarttır.
hayal- Mesaj Sayısı : 548
Kayıt tarihi : 20/04/09
Yaş : 51
Nerden : bln
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz