Geçmişten Gelen Adamın Gidişi
1 sayfadaki 1 sayfası
Geçmişten Gelen Adamın Gidişi
İnsan bazen geçmişindeki hatıraları ile yaşamaktan, onları canlı tutmaktan keyif alır. Ama bu her zaman doğru değildir. Geçmişte kalanı orda bırakmaksa en doğrusudur. İşte bu hikayem de olduğu gibi. Sizi yazıma davet ediyorum. Neslihan, 28 yaşında, iyi bir iş kariyeri olan, işini her şeyin önünde tutan, aşkta umduğunu bulamamış, ciddi ve sert dış görünüşünün altında yumuşacık kalbi olan bir kadındı. Güzel ve çekiciydi. Her zaman erkeklerin ilgi odağı olmuş ama aşkta kazanamamıştı. Üniversitenin 3. yılındayken kalbini bir başka bölümün son sınıfında okuyan gence kaptırmış ve çok sevmişti. İlk aşkın heyecanını doyasıya yaşamış fakat aşık olduğu insana kavuşamamıştı. Onun, eğitim için yurt dışına gitmesiyle yolları ayrılmıştı. Başlarda iletişimleri devam etmiş ama zamanla kopmuştu. Arada uzun mesafeler vardı. Gözden ırak olan gönülden de ırak oluyordu. Kalbi kırılmıştı, umutları tükenmişti. İlk aşkın acısını ağır yaşamıştı. Aklı Gökhan'da kalmıştı tabii kalbi de.
Kendini, eğitimini tamamladıktan sonra iş yaşamında başarılı olmaya adadı. Oldu da. Mütevazı ama görmüş geçirmiş bir aileden geliyordu. Annesi Neslihan'a fazla düşkündü. Oğlunu da çok severdi ama kızına olan bağı başkaydı. Onun evlenmesini mutlu olmasını istiyordu. Özgül hanıma göre, bir kadın iş hayatında ne kadar başarılı olsa da mutlaka yaşamını paylaşacağı bir hayat arkadaşı olmalıydı. O nedenle kızından evlenmesini, yuva kurmasını istiyordu. Neslihan için annesi önemliydi. Aralarında anne kız ilişkisinin yanında güçlü bir arkadaşlık bağı da vardı. Bu nedenle annesinin istediğini yapmaya karar verdi.
Güzel bir kız olduğu için ona ilgi duyan, evlenmek isteyen erkeklerden birini seçti. Kısa bir flört süresinin ardından nişanlandı ve bir yıl içinde evlendi. Böylece hem annesini mutlu edecekti hem de belki aşık olmadan yaptığı, tamamen mantığa dayalı bu evliliğe alışacak ve bir çocuk sahibi olacaktı. İşler Neslihan'ın düşündüğü gibi gitmedi. Hesaba katmadığı bir şey vardı. Çok duygusal ve romantik bir insandı. Aşkı, sevgiyi tatmış ve bu duyguları yoğun yaşamıştı. Şimdi hayatında bir erkek vardı, kocası. Ama onu sadece insan olarak seviyordu. Aşık değildi. Fakat aynı yatağı paylaşıyordu. Bu durum Neslihan için bir tezat yaratıyordu. Sevgisizlikten midir, yoksa başka nedenlerden midir, yaşadığı cinsellikten de keyif almıyordu. O dürüst bir insandı. Böyle evlilik oyunu oynamak ona yapmacık geliyordu. Ama alışmayı, bu beraberliği götürmeyi deniyordu.
Evliliğinin ilk bir yılı bu çelişkiler içinde geçti. İkinci yıl daha da zor oldu. Kocası Alp, onu seven, değer veren bir erkekti. Anlaşamadıkları konular çok azdı. Yani aşk meşk dışındaki ilişkileri iyi gidiyordu. Üstelik evlenmeden önce kocasına açık yüreklilikle ona aşık olmadığını ama bir mantık evliliği yapmak istediği için onunla evleneceğini söylemiş, Alp bunu kabul etmişti. Yakındığı da yoktu. Şimdi bu evliliği bitirmeye kalksa nasıl bir neden bulacaktı? Hem Alp'e yazık olmayacak mıydı? Neslihan'ı olduğu gibi kabullenen bu adamın ne suçu vardı? Çocuk sahibi olma konusunu bile Neslihan'a bırakmış, "istersen olur, istemezsen yapmayız" demişti. Annesi ve tüm ailesi Alp'i seviyordu. Alp de onlara karşı çok saygılıydı. Yani kendi dışında herkes memnundu. Sonra şöyle düşündü: Aşk ve sevgi olmadan evlenip, neler yaşayan kadınlar vardı. O ise evli olduğu halde özgürdü. Alp anlayışlı, hoşgörülü ve onu seven bir adamdı. Bu gelgitler arasında şükrettiği bir şey vardı. İşi iyi gidiyordu. Sık sık iş seyahatleri oluyor şehir dışına çıkıyordu. İşte bu günler onun kurtarıcı günleri oluyordu. Kafasını dinliyor, kendisiyle baş başa kalıyordu.
Yine böyle bir seyahat için Antalya'ya gelmişti. İki gün kalacaktı. Güzel bir bahar gününde Antalya'da olmak onu rahatlatmıştı. Sabah saatlerinden akşama kadar devam eden toplantı ve görüşmeler sonunda biraz yorgun, oteline attı kendini. Ilık bir duş yaptıktan sonra yorgunluğunun bir kısmı gitmişti. Yatağa uzandı. Yarım saat kadar uyudu. Sonra kalkıp giyindi ve restorana yemeğe indi. Hafif bir şeyler söyledi kendine. Yemeğini yerken arka masadan gelen erkek seslerine istemeden kulak misafiri oldu. Seslerden biri tanıdık geliyordu. Biraz daha dinledi. Birden irkildi. "Olamaz" dedi kendine. Dayanılmaz bir istek duydu bu sesin sahibini görmek için. En iyisi lavaboya gitmek için yerinden kalmak ve bu arada arka masadakileri görmekti. Çok heyecanlandı, ani bir hareketle yerinden kalmaya çalışırken arkasındaki sandalyeye çarptı. Özür dilemek için döndüğünde, sandalyede oturan adamla yüz yüze geldiler. Neslihan şaşkındı, bir anda soğuk ter boşaldı vücudundan. Gökhan karşısında duruyordu. O da çok şaşkındı. Kekeleyerek "Neslihan, sen, aman Allah'ım" diyebildi. Genç kadın güçlükle duruyordu ayakta. Tüm cesaretini topladı "evet benim, dünya çok küçük değil mi�" diyebildi. Uygun bir şekilde lavaboya gitmesi gerektiğini söyledi ve hızla uzaklaştı masadan.
Tuvaletin kapısından içeri girdiğinde kendini tüm gücünü kaybetmiş olarak hissetti. Anlatılmaz bir heyecan kaplamıştı bedenini. Titriyordu. Garip bir duyguydu bu. İçinde özlem vardı, tam 6 yıl sonra deli gibi sevdiği erkeği karşısında bulmanın verdiği sevinç vardı, kızgınlık vardı, hırs vardı, hayal kırıklığı vardı ve adını koyamadığı başka şeyler de vardı. Altüst olmuştu. Ama toparlanmak ve masasına dönmek zorundaydı. Kaçmak ona yakışmazdı. Gökhan, onu bıraktıktan sonra nasıl bir acı yaşadığını bilmemeliydi. Hele kalbinin hala ona ait olduğunu hiç anlamamalıydı. Yüzünü yıkadı. Kendine çeki düzen verdi. Gücünü toplayıp masasına döndü.
Gökhan kendi masasında yalnız kalmış onu bekliyordu. Neslihan'ın masasına geçmek için izin istedi. Şimdi tam karşısında oturuyordu. Önce havadan sudan konuştular. Sanki eskiden sevgili değillermiş gibi. Bu arada Neslihan biraz daha toparlanmıştı, ilk şokun etkisini atlatmıştı. Gökhan mahcup bir tavırla, hayatında olanları anlatmaya başladı. Bir yandan eski sevgilisine hayranlıkla bakıyordu. Nesli daha bir güzelleşmiş, tam bir kadın olmuştu. Bir ara anlattıklarına ara verip "Nesli çok güzelsin, sana bakarken kendimi kötü hissediyorum" dedi. Gökhan hep Nesli diye hitap ederdi ona. Bunu duymak Neslihan'a iyi gelmişti. Sevdiği adamın canının yanmasını, pişmanlık duymasını istedi birden. Gökhan, 2 yıl önce Türkiye'ye döndüğünü, İstanbul'da bir şirkette üst düzey yönetici olarak çalıştığını, yaşadıkları ayrılığın mecburi olduğunu ama onu hiç unutmadığını, döndükten sonra da aramaya cesaret edemediğini söyledi. Bu güne kadar yoğun bir tempo içinde yaşadığını ve bu süreçte evlenmeyi düşünemediğini ama artık, düşündüğünü anlattı. Gökhan, Nesli'nin parmaklarında evlilik yüzüğü görmediği için sevinmişti. Eski sevgilisi karşısında onun anlattıklarını sessizce dinliyordu. Oysa bilmiyordu ki, Nesli duş alırken çıkardığı tek taş yüzüğünü yine parmağına takmayı unutmuştu.
Gökhan, "peki nesli bu sürede sen neler yaptın, hayatında neler oldu, burada ne yapıyorsun?" diye sordu. Neslihan sevdiği adamı dinlerken ona neler söyleyeceğini kafasında planlamıştı. Kısaca işini ve orda bulunuş nedenini anlattı. Ardından da "iki yıl önce evlendim" dedi. Gökhan'ın gülen yüzü birden durağanlaşmıştı. "Senden sonra zor günlerim oldu ama çabuk toparlandım, eh ilk aşk kolay unutulmuyor. Şimdiyse hayatımın aşkı ve erkeğiyle evliyim. Mutluyum. İşlerim iyi. Sıra çocuk sahibi olmaya geldi. İlk fırsatta bunu yapacağız" dedi. Evet, o anda Alp'ten bir çocuk istediğine karar vermişti. Karşısındaki adam büyük bir pişkinlikle hayatının son 6 yılını kısaca özetlemiş. Nerdeyse hiçbir şey olmamış gibi kur yapmaya başlamış, onu bir kez daha hayal kırıklığına uğratmıştı. Bu adamı mı çok sevmişti? Birden parmağında yüzüğünün olmadığını fark etti. Gökhan'ın rahatlığının nedeni bu olmalıydı. Yüzüğü takmayı unutmuş olduğuna ilk kez sevindi. 6 yıl boyunca kalbini kimselere açamamış olmasınaysa üzüldü. Ama şimdi bu aşk gerçekten bitmişti. Farklı bir huzur kapladı içini. Onu seven dünyalar iyisi kocasını belki bundan sonra Neslihan da sevebilecekti. En azından yapmayı deneyecekti. Çünkü kalbi, yıllanmış konuğu kapı dışarı ediyordu.
Az şey miydi bu? Neslihan kibarca, çok yoğun bir gün geçirdiğini, yarın da akşama kadar görüşmeler yapacağını sonra İstanbul'a döneceğini söyledi ve kalkmak için izin istedi. Son olarak, "seni gördüğüme sevindim, iyi olmana da. Umarım en yakın zamanda kendine uygun birini bulur evlenirsin" dedi. Odasına çıktığında kendini rahatlamış eski bir defteri kapatmış gibi hissetti. Hemen kocasını aradı. "Alp, düşündüm ve karar verdim artık çocuk yapma zamanımız geldi" dedi. Ardından huzur dolu bir uykuya daldı.
Şadan Hergüner
Kendini, eğitimini tamamladıktan sonra iş yaşamında başarılı olmaya adadı. Oldu da. Mütevazı ama görmüş geçirmiş bir aileden geliyordu. Annesi Neslihan'a fazla düşkündü. Oğlunu da çok severdi ama kızına olan bağı başkaydı. Onun evlenmesini mutlu olmasını istiyordu. Özgül hanıma göre, bir kadın iş hayatında ne kadar başarılı olsa da mutlaka yaşamını paylaşacağı bir hayat arkadaşı olmalıydı. O nedenle kızından evlenmesini, yuva kurmasını istiyordu. Neslihan için annesi önemliydi. Aralarında anne kız ilişkisinin yanında güçlü bir arkadaşlık bağı da vardı. Bu nedenle annesinin istediğini yapmaya karar verdi.
Güzel bir kız olduğu için ona ilgi duyan, evlenmek isteyen erkeklerden birini seçti. Kısa bir flört süresinin ardından nişanlandı ve bir yıl içinde evlendi. Böylece hem annesini mutlu edecekti hem de belki aşık olmadan yaptığı, tamamen mantığa dayalı bu evliliğe alışacak ve bir çocuk sahibi olacaktı. İşler Neslihan'ın düşündüğü gibi gitmedi. Hesaba katmadığı bir şey vardı. Çok duygusal ve romantik bir insandı. Aşkı, sevgiyi tatmış ve bu duyguları yoğun yaşamıştı. Şimdi hayatında bir erkek vardı, kocası. Ama onu sadece insan olarak seviyordu. Aşık değildi. Fakat aynı yatağı paylaşıyordu. Bu durum Neslihan için bir tezat yaratıyordu. Sevgisizlikten midir, yoksa başka nedenlerden midir, yaşadığı cinsellikten de keyif almıyordu. O dürüst bir insandı. Böyle evlilik oyunu oynamak ona yapmacık geliyordu. Ama alışmayı, bu beraberliği götürmeyi deniyordu.
Evliliğinin ilk bir yılı bu çelişkiler içinde geçti. İkinci yıl daha da zor oldu. Kocası Alp, onu seven, değer veren bir erkekti. Anlaşamadıkları konular çok azdı. Yani aşk meşk dışındaki ilişkileri iyi gidiyordu. Üstelik evlenmeden önce kocasına açık yüreklilikle ona aşık olmadığını ama bir mantık evliliği yapmak istediği için onunla evleneceğini söylemiş, Alp bunu kabul etmişti. Yakındığı da yoktu. Şimdi bu evliliği bitirmeye kalksa nasıl bir neden bulacaktı? Hem Alp'e yazık olmayacak mıydı? Neslihan'ı olduğu gibi kabullenen bu adamın ne suçu vardı? Çocuk sahibi olma konusunu bile Neslihan'a bırakmış, "istersen olur, istemezsen yapmayız" demişti. Annesi ve tüm ailesi Alp'i seviyordu. Alp de onlara karşı çok saygılıydı. Yani kendi dışında herkes memnundu. Sonra şöyle düşündü: Aşk ve sevgi olmadan evlenip, neler yaşayan kadınlar vardı. O ise evli olduğu halde özgürdü. Alp anlayışlı, hoşgörülü ve onu seven bir adamdı. Bu gelgitler arasında şükrettiği bir şey vardı. İşi iyi gidiyordu. Sık sık iş seyahatleri oluyor şehir dışına çıkıyordu. İşte bu günler onun kurtarıcı günleri oluyordu. Kafasını dinliyor, kendisiyle baş başa kalıyordu.
Yine böyle bir seyahat için Antalya'ya gelmişti. İki gün kalacaktı. Güzel bir bahar gününde Antalya'da olmak onu rahatlatmıştı. Sabah saatlerinden akşama kadar devam eden toplantı ve görüşmeler sonunda biraz yorgun, oteline attı kendini. Ilık bir duş yaptıktan sonra yorgunluğunun bir kısmı gitmişti. Yatağa uzandı. Yarım saat kadar uyudu. Sonra kalkıp giyindi ve restorana yemeğe indi. Hafif bir şeyler söyledi kendine. Yemeğini yerken arka masadan gelen erkek seslerine istemeden kulak misafiri oldu. Seslerden biri tanıdık geliyordu. Biraz daha dinledi. Birden irkildi. "Olamaz" dedi kendine. Dayanılmaz bir istek duydu bu sesin sahibini görmek için. En iyisi lavaboya gitmek için yerinden kalmak ve bu arada arka masadakileri görmekti. Çok heyecanlandı, ani bir hareketle yerinden kalmaya çalışırken arkasındaki sandalyeye çarptı. Özür dilemek için döndüğünde, sandalyede oturan adamla yüz yüze geldiler. Neslihan şaşkındı, bir anda soğuk ter boşaldı vücudundan. Gökhan karşısında duruyordu. O da çok şaşkındı. Kekeleyerek "Neslihan, sen, aman Allah'ım" diyebildi. Genç kadın güçlükle duruyordu ayakta. Tüm cesaretini topladı "evet benim, dünya çok küçük değil mi�" diyebildi. Uygun bir şekilde lavaboya gitmesi gerektiğini söyledi ve hızla uzaklaştı masadan.
Tuvaletin kapısından içeri girdiğinde kendini tüm gücünü kaybetmiş olarak hissetti. Anlatılmaz bir heyecan kaplamıştı bedenini. Titriyordu. Garip bir duyguydu bu. İçinde özlem vardı, tam 6 yıl sonra deli gibi sevdiği erkeği karşısında bulmanın verdiği sevinç vardı, kızgınlık vardı, hırs vardı, hayal kırıklığı vardı ve adını koyamadığı başka şeyler de vardı. Altüst olmuştu. Ama toparlanmak ve masasına dönmek zorundaydı. Kaçmak ona yakışmazdı. Gökhan, onu bıraktıktan sonra nasıl bir acı yaşadığını bilmemeliydi. Hele kalbinin hala ona ait olduğunu hiç anlamamalıydı. Yüzünü yıkadı. Kendine çeki düzen verdi. Gücünü toplayıp masasına döndü.
Gökhan kendi masasında yalnız kalmış onu bekliyordu. Neslihan'ın masasına geçmek için izin istedi. Şimdi tam karşısında oturuyordu. Önce havadan sudan konuştular. Sanki eskiden sevgili değillermiş gibi. Bu arada Neslihan biraz daha toparlanmıştı, ilk şokun etkisini atlatmıştı. Gökhan mahcup bir tavırla, hayatında olanları anlatmaya başladı. Bir yandan eski sevgilisine hayranlıkla bakıyordu. Nesli daha bir güzelleşmiş, tam bir kadın olmuştu. Bir ara anlattıklarına ara verip "Nesli çok güzelsin, sana bakarken kendimi kötü hissediyorum" dedi. Gökhan hep Nesli diye hitap ederdi ona. Bunu duymak Neslihan'a iyi gelmişti. Sevdiği adamın canının yanmasını, pişmanlık duymasını istedi birden. Gökhan, 2 yıl önce Türkiye'ye döndüğünü, İstanbul'da bir şirkette üst düzey yönetici olarak çalıştığını, yaşadıkları ayrılığın mecburi olduğunu ama onu hiç unutmadığını, döndükten sonra da aramaya cesaret edemediğini söyledi. Bu güne kadar yoğun bir tempo içinde yaşadığını ve bu süreçte evlenmeyi düşünemediğini ama artık, düşündüğünü anlattı. Gökhan, Nesli'nin parmaklarında evlilik yüzüğü görmediği için sevinmişti. Eski sevgilisi karşısında onun anlattıklarını sessizce dinliyordu. Oysa bilmiyordu ki, Nesli duş alırken çıkardığı tek taş yüzüğünü yine parmağına takmayı unutmuştu.
Gökhan, "peki nesli bu sürede sen neler yaptın, hayatında neler oldu, burada ne yapıyorsun?" diye sordu. Neslihan sevdiği adamı dinlerken ona neler söyleyeceğini kafasında planlamıştı. Kısaca işini ve orda bulunuş nedenini anlattı. Ardından da "iki yıl önce evlendim" dedi. Gökhan'ın gülen yüzü birden durağanlaşmıştı. "Senden sonra zor günlerim oldu ama çabuk toparlandım, eh ilk aşk kolay unutulmuyor. Şimdiyse hayatımın aşkı ve erkeğiyle evliyim. Mutluyum. İşlerim iyi. Sıra çocuk sahibi olmaya geldi. İlk fırsatta bunu yapacağız" dedi. Evet, o anda Alp'ten bir çocuk istediğine karar vermişti. Karşısındaki adam büyük bir pişkinlikle hayatının son 6 yılını kısaca özetlemiş. Nerdeyse hiçbir şey olmamış gibi kur yapmaya başlamış, onu bir kez daha hayal kırıklığına uğratmıştı. Bu adamı mı çok sevmişti? Birden parmağında yüzüğünün olmadığını fark etti. Gökhan'ın rahatlığının nedeni bu olmalıydı. Yüzüğü takmayı unutmuş olduğuna ilk kez sevindi. 6 yıl boyunca kalbini kimselere açamamış olmasınaysa üzüldü. Ama şimdi bu aşk gerçekten bitmişti. Farklı bir huzur kapladı içini. Onu seven dünyalar iyisi kocasını belki bundan sonra Neslihan da sevebilecekti. En azından yapmayı deneyecekti. Çünkü kalbi, yıllanmış konuğu kapı dışarı ediyordu.
Az şey miydi bu? Neslihan kibarca, çok yoğun bir gün geçirdiğini, yarın da akşama kadar görüşmeler yapacağını sonra İstanbul'a döneceğini söyledi ve kalkmak için izin istedi. Son olarak, "seni gördüğüme sevindim, iyi olmana da. Umarım en yakın zamanda kendine uygun birini bulur evlenirsin" dedi. Odasına çıktığında kendini rahatlamış eski bir defteri kapatmış gibi hissetti. Hemen kocasını aradı. "Alp, düşündüm ve karar verdim artık çocuk yapma zamanımız geldi" dedi. Ardından huzur dolu bir uykuya daldı.
Şadan Hergüner
hayal- Mesaj Sayısı : 548
Kayıt tarihi : 20/04/09
Yaş : 51
Nerden : bln
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz