Ailede Mutluluk
1 sayfadaki 1 sayfası
Ailede Mutluluk
Anne baba olmanın belki de en zor tarafı, çocuklarının tüm ihtiyaçları ile ilgilenmek zorunda olmaktır. Ebeveynler, çocukları belli bir yaşa gelene kadar, hatta aslında ömürleri boyunca, onların mutlu, sağlıklı ve huzurlu olmalarını sağlamaya çalışırlar.
Ancak, mutluluk göreceli bir kavramdır ve her aileye, dolayısıyla her anne, baba ve çocuğa göre değişir. Belki de bu yüzden, mutluluk üzerine yazılmış hazır reçeteler yerine, ebeveynlerin kendi mutluluk tariflerini kendilerinin yapmalarını önemlidir. Bu noktada önemli olan “mutlu” çocuğu ve “mutlu” aileyi tanımlamak değil, “mutlu olmaya giden yol”da karşılaşabilecek virajlara öngörülü davranmaktır.
Çocuklar neden mutsuz olurlar?
Bireysel istek ve ihtiyaçlarının çocuğun istediği anda karşılanmadığı durumlar, çocukta huysuzluk, hırçınlık yaratabilir. Anne babalar da çocuğun “mutsuz” olmasını istemediklerinden, onların istediklerini her şart altında, ne pahasına olursa olsun karşılamaya çalışabilirler. Böylece, çocuk istemeyi, istedikçe tüm çabaların onun isteklerini karşılamak için seferber olduğunu, sonunda da istisnasız tüm isteklerine kavuştuğunu görür. Peki ya sonra?
Tüm istekleri karşılanan biri, “mutlu” olmak için neyi bekler? Mutlu olmak için “değer” bilmeyi ve bazen mutluluğun çaba istediğini nasıl öğrenebilir? Bu nedenle, önemli olan, çocuğun kendi mutluluğuna kendisinin katkısının olmasıdır. İstediği bir oyuncak için para biriktirip ona kendi çabasıyla sahip olduğu andaki mutlulukla, istediği an sahip olması arasındaki fark açıktır. Çünkü ilkinde çocuk, kendi mutluğu için çaba sarf edecek, kendi emeği ve sabrına değer verilecek, sonunda da mutluluğu doyumsuz yaşayacaktır. İkinci durumda yaşanan doyumsuzluk ise, çocuğun mutluluğunu olumsuz etkileyen “hemen her şey benim olsun” durumudur. Her iki durumda da çocuk mutlu olur, ama sizce hangisinde mutlu olmayı ve mutlu olmanın yollarını öğrenir?
Peki okul çağında?
Bu tür örnekleri daha çok okul öncesi yaşlarda görürüz. Okul çağı çocuklarında ise mutluluk somut ödül ve durumlardan, davranışlar ve söylemlerle ilgili tanımlamalara kayar. Mutluğu, “derslerimin iyi olması, annemin babamın sağlıklı olması, yazın tatile gidebilmek” gibi tanımlamaya başlarlar.
Dolayısıyla, okul çağı çocuklarının mutlu olmaları, günlük hayat içinde gördükleri ve yaşadıkları olaylar üzerinden anlam bulur. Yani, anne babalarıyla, arkadaşlarıyla, öğretmeniyle yaşadıkları çocuğun mutluluk tanımının genişlemesine katkıda bulunur. Bu nedenle, eskiden oyuncak alındığında çok mutlu olan 7 yaşındaki bir erkek çocuğunun beklentilerinin artık değişmiş olacağını anne babanın takip etmemesi, onlarda hayal kırıklığı yaratabilir.
Anne babalar, çocuklarını neyin mutlu ettiğini tecrübeleriyle, açıklıkla yapılan sohbetlerde çocuğa sorarak öğrenebilirler. Böylece, daha önceden mutlu etmek için yaptıkları çabaları ara sıra yenilemeleri ebeveynlerin de daha yetkin hissetmelerine yardımcı olacaktır.
Mutluluk öğretilebilir mi?
Anne ve babanın rolü ne olmalı?
*Mutluluğun sağlanmasının ve mutlu olmanın aile içindeki ilk basamağı, anne babaların kendi davranış modeli ve söylemleriyle mutluluğu nasıl tanımladıklarıdır
Yiyecek yemeklerinin olması, sağlıklı olmak, eğer aile içinde değer verilen ve mutlu olmaya sebep durumlarsa, çocuk da bu şartlar gerçekleştiğinde “mutlu” olur, mutluluğu ilk bu değerler üzerinden tanımlar. Büyüdükçe de kendi tanımlarını eklerler, ve bireysel özellikleri üzerinden mutlu olmanın yollarını öğrenirler. Dolayısıyla önemli olan önce anne-babanın kendilerinin mutluluğu nasıl yaşadıkları, ve belki daha da önemlisi bunu nasıl ifade ettikleridir.
*Mutluluğun anne baba tarafından davranış ve sözlerle ifadesi de ikinci basamak sayılabilir. Annenin ve babanın, “…….. olduğu için çok mutluyum”, ya da “………… dan dolayı kendimi çok mutlu hissediyorum” söylemleri, ebeveynlerin çocuklara mutlu olmak konusunda verecekleri eğitimin önemli bir parçasıdır. Bu şekilde, hem mutlu eden değer ve durumları açıklamış, hem olay ve duygu arasında ilişki kurmuş hem de çocuğa model olmuş olacaklardır.
*Çocuğun gelişim ihtiyaçlarını takip ederek, onunla vakit geçirmek, ilişki kurmak, paylaşımlarda bulunmak gibi etkinlikler çocuğun mutluluğunu büyük oranda etkileyecektir. Çünkü bu şekilde, çocuğa anne-baba-çocuk üçgeninin mutluluğunda onun da payının olduğu mesajını vererek, keyifli vakit geçirmenin hazzını yaşatmış oluruz.
*Anne babanın mutluluk seviyesi, hayata bakış açıları, memnuniyetleri, çocuğu da birebir etkiler. Bu nedenle ebeveynlerin kendilerini gözlemlemeleri, mutsuz hissettiklerinde bunu saklamadan paylaşmaları ancak, yaptıkları açıklamalarla çocuğu rahatlatmaları önemlidir. Anne babaların gergin,mutsuz hissettiklerinde ya da büyük kayıplar yaşadıkları, krizlerin olduğu dönemlerde, mutsuz hissetmenin gayet normal bir durum olduğu anlatılmalıdır. Aksi halde çocuk “mutsuz” hissetmeyi sıra dışı bir durum sayarak bundan çekinebilir, ya da başına geldiğinde hazırlıksız yakalanmış hissedebilir.
*Uzun süren mutsuzluk ve memnuniyetsizlik hali ile görülen hırçınlık, davranış değişiklikleri ise ciddi bir duruma işaret edebilir. Çocuğunuzun yaşadığı sıkıntı günlük hayatını etkiler hale gelirse ve ebeveyn olarak çabalarınız sonuç vermiyorsa, bir uzmana danışmak yararlı olabilir.
Mutlu çocuk yetiştirmekte ebeveynlere düşen en temel görev, mutlu olmanın dış faktörlerden etkilense bile bunun, çocuğun kendi çabası, emeği ve bakış açısı ile ilgili olduğu mesajını vermektir. Aksi halde, ebeveynin çocuk için, ancak çocuğu katmadan yapmadan her “mutluluk planı” kısa süreli etki sağlayacak ve çocuk tarafından sahiplenilmeyecektir. Böyle olunca “bu çocuk hiçbir şeyden mutlu olmuyor!!” diyen anne babaların da aslında çocuğa mutlu olabilmeyi değil, sunulanı kabul ederek mutlu kalmayı öğrettiklerini görmek şaşırtıcı olmamalıdır.
Seçil AKAYGÜN CÜNTAY
Uzman Psikolojik Danışman
GÜNCE Psikolojik Danışmanlık Grup Çalışmaları Merkezi
www.guncedanismanlik.net
Ancak, mutluluk göreceli bir kavramdır ve her aileye, dolayısıyla her anne, baba ve çocuğa göre değişir. Belki de bu yüzden, mutluluk üzerine yazılmış hazır reçeteler yerine, ebeveynlerin kendi mutluluk tariflerini kendilerinin yapmalarını önemlidir. Bu noktada önemli olan “mutlu” çocuğu ve “mutlu” aileyi tanımlamak değil, “mutlu olmaya giden yol”da karşılaşabilecek virajlara öngörülü davranmaktır.
Çocuklar neden mutsuz olurlar?
Bireysel istek ve ihtiyaçlarının çocuğun istediği anda karşılanmadığı durumlar, çocukta huysuzluk, hırçınlık yaratabilir. Anne babalar da çocuğun “mutsuz” olmasını istemediklerinden, onların istediklerini her şart altında, ne pahasına olursa olsun karşılamaya çalışabilirler. Böylece, çocuk istemeyi, istedikçe tüm çabaların onun isteklerini karşılamak için seferber olduğunu, sonunda da istisnasız tüm isteklerine kavuştuğunu görür. Peki ya sonra?
Tüm istekleri karşılanan biri, “mutlu” olmak için neyi bekler? Mutlu olmak için “değer” bilmeyi ve bazen mutluluğun çaba istediğini nasıl öğrenebilir? Bu nedenle, önemli olan, çocuğun kendi mutluluğuna kendisinin katkısının olmasıdır. İstediği bir oyuncak için para biriktirip ona kendi çabasıyla sahip olduğu andaki mutlulukla, istediği an sahip olması arasındaki fark açıktır. Çünkü ilkinde çocuk, kendi mutluğu için çaba sarf edecek, kendi emeği ve sabrına değer verilecek, sonunda da mutluluğu doyumsuz yaşayacaktır. İkinci durumda yaşanan doyumsuzluk ise, çocuğun mutluluğunu olumsuz etkileyen “hemen her şey benim olsun” durumudur. Her iki durumda da çocuk mutlu olur, ama sizce hangisinde mutlu olmayı ve mutlu olmanın yollarını öğrenir?
Peki okul çağında?
Bu tür örnekleri daha çok okul öncesi yaşlarda görürüz. Okul çağı çocuklarında ise mutluluk somut ödül ve durumlardan, davranışlar ve söylemlerle ilgili tanımlamalara kayar. Mutluğu, “derslerimin iyi olması, annemin babamın sağlıklı olması, yazın tatile gidebilmek” gibi tanımlamaya başlarlar.
Dolayısıyla, okul çağı çocuklarının mutlu olmaları, günlük hayat içinde gördükleri ve yaşadıkları olaylar üzerinden anlam bulur. Yani, anne babalarıyla, arkadaşlarıyla, öğretmeniyle yaşadıkları çocuğun mutluluk tanımının genişlemesine katkıda bulunur. Bu nedenle, eskiden oyuncak alındığında çok mutlu olan 7 yaşındaki bir erkek çocuğunun beklentilerinin artık değişmiş olacağını anne babanın takip etmemesi, onlarda hayal kırıklığı yaratabilir.
Anne babalar, çocuklarını neyin mutlu ettiğini tecrübeleriyle, açıklıkla yapılan sohbetlerde çocuğa sorarak öğrenebilirler. Böylece, daha önceden mutlu etmek için yaptıkları çabaları ara sıra yenilemeleri ebeveynlerin de daha yetkin hissetmelerine yardımcı olacaktır.
Mutluluk öğretilebilir mi?
Anne ve babanın rolü ne olmalı?
*Mutluluğun sağlanmasının ve mutlu olmanın aile içindeki ilk basamağı, anne babaların kendi davranış modeli ve söylemleriyle mutluluğu nasıl tanımladıklarıdır
Yiyecek yemeklerinin olması, sağlıklı olmak, eğer aile içinde değer verilen ve mutlu olmaya sebep durumlarsa, çocuk da bu şartlar gerçekleştiğinde “mutlu” olur, mutluluğu ilk bu değerler üzerinden tanımlar. Büyüdükçe de kendi tanımlarını eklerler, ve bireysel özellikleri üzerinden mutlu olmanın yollarını öğrenirler. Dolayısıyla önemli olan önce anne-babanın kendilerinin mutluluğu nasıl yaşadıkları, ve belki daha da önemlisi bunu nasıl ifade ettikleridir.
*Mutluluğun anne baba tarafından davranış ve sözlerle ifadesi de ikinci basamak sayılabilir. Annenin ve babanın, “…….. olduğu için çok mutluyum”, ya da “………… dan dolayı kendimi çok mutlu hissediyorum” söylemleri, ebeveynlerin çocuklara mutlu olmak konusunda verecekleri eğitimin önemli bir parçasıdır. Bu şekilde, hem mutlu eden değer ve durumları açıklamış, hem olay ve duygu arasında ilişki kurmuş hem de çocuğa model olmuş olacaklardır.
*Çocuğun gelişim ihtiyaçlarını takip ederek, onunla vakit geçirmek, ilişki kurmak, paylaşımlarda bulunmak gibi etkinlikler çocuğun mutluluğunu büyük oranda etkileyecektir. Çünkü bu şekilde, çocuğa anne-baba-çocuk üçgeninin mutluluğunda onun da payının olduğu mesajını vererek, keyifli vakit geçirmenin hazzını yaşatmış oluruz.
*Anne babanın mutluluk seviyesi, hayata bakış açıları, memnuniyetleri, çocuğu da birebir etkiler. Bu nedenle ebeveynlerin kendilerini gözlemlemeleri, mutsuz hissettiklerinde bunu saklamadan paylaşmaları ancak, yaptıkları açıklamalarla çocuğu rahatlatmaları önemlidir. Anne babaların gergin,mutsuz hissettiklerinde ya da büyük kayıplar yaşadıkları, krizlerin olduğu dönemlerde, mutsuz hissetmenin gayet normal bir durum olduğu anlatılmalıdır. Aksi halde çocuk “mutsuz” hissetmeyi sıra dışı bir durum sayarak bundan çekinebilir, ya da başına geldiğinde hazırlıksız yakalanmış hissedebilir.
*Uzun süren mutsuzluk ve memnuniyetsizlik hali ile görülen hırçınlık, davranış değişiklikleri ise ciddi bir duruma işaret edebilir. Çocuğunuzun yaşadığı sıkıntı günlük hayatını etkiler hale gelirse ve ebeveyn olarak çabalarınız sonuç vermiyorsa, bir uzmana danışmak yararlı olabilir.
Mutlu çocuk yetiştirmekte ebeveynlere düşen en temel görev, mutlu olmanın dış faktörlerden etkilense bile bunun, çocuğun kendi çabası, emeği ve bakış açısı ile ilgili olduğu mesajını vermektir. Aksi halde, ebeveynin çocuk için, ancak çocuğu katmadan yapmadan her “mutluluk planı” kısa süreli etki sağlayacak ve çocuk tarafından sahiplenilmeyecektir. Böyle olunca “bu çocuk hiçbir şeyden mutlu olmuyor!!” diyen anne babaların da aslında çocuğa mutlu olabilmeyi değil, sunulanı kabul ederek mutlu kalmayı öğrettiklerini görmek şaşırtıcı olmamalıdır.
Seçil AKAYGÜN CÜNTAY
Uzman Psikolojik Danışman
GÜNCE Psikolojik Danışmanlık Grup Çalışmaları Merkezi
www.guncedanismanlik.net
hayal- Mesaj Sayısı : 548
Kayıt tarihi : 20/04/09
Yaş : 51
Nerden : bln
Ailede Mutluluk /Ebevyn Olmak Kolay mı?
En önemli ilişki anne-baba ve çocuk ilişkisidir. Anne-babaların gösterdiği destek,ilgi, koruma ve sevgi çocukların o an içinde bulundukları gelişim basamağını da başarıyla tamamlamalarını sağlar...
-Anne-baba-çocuk ilişkisinde her birinin görev ve sorumluluğu nedir?
Anne-babanın en temel görevi, çocuklarını sağlıklı ve duygusal anlamda dengeli yetiştirmektir. Bu nedenle sağlıklı anne-baba-çocuk ilişkisini geliştirmek açısından, çocuğun en temel ihtiyacı olan öğelerden birincisi kişisel güvenlik ve ait olma duygusunu geliştirmek, ikincisi de çocuğa yeterlilik hissini vermek büyük önem taşır.
İlk öğenin gerçekleşmesi için ebeveynler çocuklarına özel sevgilerini göstermeyi ifade etmeyi öğrenmeliler. Bebeğini-çocuğunu sevmek, onu hayatta tutmanın en önemli unsurudur. Zaman zaman anne-babanın varolan sevgiyi göstermek ve ifade etmede güçlük yaşadıkları, varolan sevgilerini içlerinde tuttukları görülmektedir. Bu da çocuğun anne-baba ilişkisinde, sevgiyi alıp-vermede zorlanmalarına, ileride de anne-baba dışındaki kişilerle sağlıklı ilişkiler kurma ve geliştirme de güçlük oluşturabilir.
Bebekler kendi çevrelerindeki insanlara gözleriyle, sesleriyle ve hareketleriyle ulaşırlar ve onların dünyalarındaki en önemli kişiler anne-bababalarıdır. Anne-babalarına güven duydukları zaman (onlara bağlandıkları) zaman, dünyalarına da güven duymayı öğrenebilirler.
-Anneler neden çocuklarının her başarısızlığında ya da başına gelen her olumsuzlukta kendilerini suçlarlar?
Anneler ve babalar çocuklarının yaşadığı başarısızlığı, kendilerinin başarısızlığı ve yetersizliği olarak algılar ve bunu çocuğa hissettirir. Aslında anne-babalar ebeveyn rolünde kaldığında, bunu başardığında o an çocuğa güven verici davranış sergileyebilirler, böylelikle de anne-babalar kendilerini rahat ve huzurlu hissedebilirler.
Anne-babalar çocuklarının yaşadığı güçlükleri, zorlandığı durumları ya da çocuğun hissettiği başarısızlık duygularını anne-baba sahiplenmediği –bunları kendi sorunuymuş gibi üstlenmediği- sadece farkettiği bu durumları olduğu gibi kabul edip, çocuğa sağlıklı bir şekilde rehberlik ettiğinde ebeveyn rolünü üstlenmiş olur ve bu davranış biçimi de çocuk açısından da anne-baba açısından da daha yararlı ve doyumludur.
-Annelerin bu kendini suçlama eğiliminin kökeni nedir? Neler bunu tetikler?
Anneler bebeklerini 9 ay karınlarında taşırlar. Aynı bedende 9 ay birlikte vakit geçirirler. Bebekle anne ilişkisi döllenme süreciyle birlikte başlar ve gelişir. Bu nedenle en önemli ilişki anne-çocuk ilişkisidir. Anneyle bebeğin birlikte gerçekleştirdiği ilk önemli eylemlerden biri de doğumun kendisidir.
Doğumdan sonra bebeğinin tüm ihtiyaçlarıyla anne ilgilenir ve bu aşamada da bebeğin en çok annesine ihtiyacı vardır.
Bu süreçte anne, ihtiyaç duyduğu desteği alamadığını hissettiğinde yetersizlik ve suçluluk duyguları ön plana çıkabiliyor.
Annenin bebeğine yeterli ilgiyi gösteremediğini düşünmesi, annelik becerileri konusunda kendisini kötü hissetmesi, çalışan annelerin kısa sürede işe dönmeleri beraberinde de çocuklarını bakıcı yada büyükannelere bırakmak zorunda kalmaları ya da işten geç gelmeleri de suçluluk duygusunu hissetmelerine neden olabiliyor.
Anne-babalar çocuklarına verebildiklerinden çok veremediklerine odaklanır ve veremedikleriyle ilgili de suçlululuk yaşarlar.
Çocuklar da ebeveynlerini oldukları gibi almayı reddettiklerinde onların suçluluk duygusuna katkıda bulunurlar.
-Anne kendini suçlamaktan nasıl kurtulabilir?
Öncelikle suçluluk duygusundan kurtulamaya çalışmak yerine bu duygumuzu kabul etmek iç barışı getirir. Aslında bu tüm duygularımız için geçerli bir ön koşuldur
Çocuklar ebeveynlerinden hayat aldıklarında, ebeveynlerinin daha önce kendi ebeveynlerinden almış olduklarını alırlar. Ebeveynler ve çocuk arasındaki ilk sevgi düzeni ebeveynin vermesi ve çocukların almasıdır. Sevgi, çocuklar kendilerine verilmiş olan hayata değer verdiklerinde , ebeveynlerini oldukları gibi ebeveyn olarak kabul ettiklerinde olur.
İlk olarak yapacağınız şey, sizin kendi anne-babanızı olduğu gibi kabul etmeniz ve onların size verebildikleri kadarının değerini ve kıymetini bilmenizdir.
Her ebeveyn kendi yaşam koşullarını ve çocuklarına verebildiği kadarını kabul edip, çocuklarıyla ilişkisinde bu noktadan hareket ettiğinde herkes içsel olarak daha rahattır. Çünkü ebeveynlerin yaşam karşısındaki duruşları, duyguları da olduğu gibi çocuğa geçer. Bu nedenle kendini suçlamak ne anne-babaya fayda sağlar ne de çocuğa..
-Eşinin ve çocuğunun ve çevresindekilerin anneye vermesi gereken destek nelerdir?
Çocuk yetiştirme, çocuğa sevgi verme saptırılıp aşırı sahiplenmeye dönüştürülebiliyor. Doğal yetiştirme, korku dolu aşırı korumacılık şeklini alabiliyor. Bu da anneye ciddi fiziksel ve duygusal bir yük getirebiliyor, bunun doğal sonucu da anne bıkkın, aşırı yorgun ve sabırsız davranışlar sergileyebiliyor. Annenin çocuğun ihtiyaçlarının yanı sıra kendi ihtiyaçlarını da gözönünde bulundurması önemlidir.
Çocuklarının tüm gereksinimlerini annenin karşılaması yerine, çocuğun kendisi için birşeyler yapmasını öğretmek de daha uygundur.
Bunun dışında aile içinde çocuğun da yaşına uygun sorumluluk alanları belirlenmelidir, ve anne-baba tarafından çocuğa bunlar uygun bir dille aktarılmalıdır. Annenin ya da bakıcının üstlenmemesi gereken işler ve görevler vardır.
Anne ve baba sorumluluk alanlarını ve yükleri paylaştığında kendilerini daha iyi hissederler.
Anne, zaman zaman kendi anne-babasından, arkadaşlarından da destek alabilir. Özellikle çocuğu olan anneler belirli günlerde 2-3 çocuğu birarada alabilir. Böylelikle her hafta birgün bir anne 2-3 çocuğu alarak diğer anneye 2-3 saat zaman bırakarak, birbirleri için alan yaratabilirler.
-Sürekli kendini suçlayan bir anneye nasıl önerilerde bulunabilirsiniz?
Suçluluk duygusunun yoğunluğu ve ne kadar sıklıkla yaşamınızı işgal ettiği önemli. Bu tarz eğilimi olan bir annenin genel anlamda da pek çok alanda bu duyguyu taşıdığı düşünebilir. Bu duygu daha derinlerde başka şeylere temas ediyor olabilir. Annenin bu durumda profesyonel yardım almasında yarar vardır.
-Peki ya babalar?
Doğumdan sonra kadınlar çocuk bakımı konusunda çok fazla donanıma sahip olmayan erkeğe bu işi pek bırakmazlar. Bu konuda dikkatli olmakta yarar vardır. Babalar bebek bakımında ya da ilişkisinde bir takım beceriksizlikler yaşasa da yüreklendirilmelidir, onlara alan bırakılmalı ve fırsat verilmelidir.
Genelde kadınlar eşlerinin bu konuda kendilerine yardım etmediğinden yakınmaktadır, ancak benim gözlemim; tereddüt eden erkeğe güvensiz-beceriksiz ve eleştirel en ufak bir mimik veya sözel ifade erkeklerin kendilerini geri çektiği ve bebeklerinin-çocuklarının bakımlarını tamamen kadına bıraktığı çok olmuştur. Anne-babalarla birlikteki görüşmelerimden gelen bilgiler, bu gözlemlerimi doğrulamaktadır. Bunun yanında artık babalarında çocuk bakımında annelere çok destek verdiği, bu sorumluluğu birlikte paylaştıklarına da daha sık tanık olmaktayız. Güvenle bu sorumluluğu anneler paylaşmaya hazır olduklarında, babalar da çocuk yetiştirme yolcuğunda annelere çok güzel eşlik edebiliyorlar, yeter ki siz onlara bu alanı açın.
Psikolog Fatma Tosun
www.kadikoysifa.com
-Anne-baba-çocuk ilişkisinde her birinin görev ve sorumluluğu nedir?
Anne-babanın en temel görevi, çocuklarını sağlıklı ve duygusal anlamda dengeli yetiştirmektir. Bu nedenle sağlıklı anne-baba-çocuk ilişkisini geliştirmek açısından, çocuğun en temel ihtiyacı olan öğelerden birincisi kişisel güvenlik ve ait olma duygusunu geliştirmek, ikincisi de çocuğa yeterlilik hissini vermek büyük önem taşır.
İlk öğenin gerçekleşmesi için ebeveynler çocuklarına özel sevgilerini göstermeyi ifade etmeyi öğrenmeliler. Bebeğini-çocuğunu sevmek, onu hayatta tutmanın en önemli unsurudur. Zaman zaman anne-babanın varolan sevgiyi göstermek ve ifade etmede güçlük yaşadıkları, varolan sevgilerini içlerinde tuttukları görülmektedir. Bu da çocuğun anne-baba ilişkisinde, sevgiyi alıp-vermede zorlanmalarına, ileride de anne-baba dışındaki kişilerle sağlıklı ilişkiler kurma ve geliştirme de güçlük oluşturabilir.
Bebekler kendi çevrelerindeki insanlara gözleriyle, sesleriyle ve hareketleriyle ulaşırlar ve onların dünyalarındaki en önemli kişiler anne-bababalarıdır. Anne-babalarına güven duydukları zaman (onlara bağlandıkları) zaman, dünyalarına da güven duymayı öğrenebilirler.
-Anneler neden çocuklarının her başarısızlığında ya da başına gelen her olumsuzlukta kendilerini suçlarlar?
Anneler ve babalar çocuklarının yaşadığı başarısızlığı, kendilerinin başarısızlığı ve yetersizliği olarak algılar ve bunu çocuğa hissettirir. Aslında anne-babalar ebeveyn rolünde kaldığında, bunu başardığında o an çocuğa güven verici davranış sergileyebilirler, böylelikle de anne-babalar kendilerini rahat ve huzurlu hissedebilirler.
Anne-babalar çocuklarının yaşadığı güçlükleri, zorlandığı durumları ya da çocuğun hissettiği başarısızlık duygularını anne-baba sahiplenmediği –bunları kendi sorunuymuş gibi üstlenmediği- sadece farkettiği bu durumları olduğu gibi kabul edip, çocuğa sağlıklı bir şekilde rehberlik ettiğinde ebeveyn rolünü üstlenmiş olur ve bu davranış biçimi de çocuk açısından da anne-baba açısından da daha yararlı ve doyumludur.
-Annelerin bu kendini suçlama eğiliminin kökeni nedir? Neler bunu tetikler?
Anneler bebeklerini 9 ay karınlarında taşırlar. Aynı bedende 9 ay birlikte vakit geçirirler. Bebekle anne ilişkisi döllenme süreciyle birlikte başlar ve gelişir. Bu nedenle en önemli ilişki anne-çocuk ilişkisidir. Anneyle bebeğin birlikte gerçekleştirdiği ilk önemli eylemlerden biri de doğumun kendisidir.
Doğumdan sonra bebeğinin tüm ihtiyaçlarıyla anne ilgilenir ve bu aşamada da bebeğin en çok annesine ihtiyacı vardır.
Bu süreçte anne, ihtiyaç duyduğu desteği alamadığını hissettiğinde yetersizlik ve suçluluk duyguları ön plana çıkabiliyor.
Annenin bebeğine yeterli ilgiyi gösteremediğini düşünmesi, annelik becerileri konusunda kendisini kötü hissetmesi, çalışan annelerin kısa sürede işe dönmeleri beraberinde de çocuklarını bakıcı yada büyükannelere bırakmak zorunda kalmaları ya da işten geç gelmeleri de suçluluk duygusunu hissetmelerine neden olabiliyor.
Anne-babalar çocuklarına verebildiklerinden çok veremediklerine odaklanır ve veremedikleriyle ilgili de suçlululuk yaşarlar.
Çocuklar da ebeveynlerini oldukları gibi almayı reddettiklerinde onların suçluluk duygusuna katkıda bulunurlar.
-Anne kendini suçlamaktan nasıl kurtulabilir?
Öncelikle suçluluk duygusundan kurtulamaya çalışmak yerine bu duygumuzu kabul etmek iç barışı getirir. Aslında bu tüm duygularımız için geçerli bir ön koşuldur
Çocuklar ebeveynlerinden hayat aldıklarında, ebeveynlerinin daha önce kendi ebeveynlerinden almış olduklarını alırlar. Ebeveynler ve çocuk arasındaki ilk sevgi düzeni ebeveynin vermesi ve çocukların almasıdır. Sevgi, çocuklar kendilerine verilmiş olan hayata değer verdiklerinde , ebeveynlerini oldukları gibi ebeveyn olarak kabul ettiklerinde olur.
İlk olarak yapacağınız şey, sizin kendi anne-babanızı olduğu gibi kabul etmeniz ve onların size verebildikleri kadarının değerini ve kıymetini bilmenizdir.
Her ebeveyn kendi yaşam koşullarını ve çocuklarına verebildiği kadarını kabul edip, çocuklarıyla ilişkisinde bu noktadan hareket ettiğinde herkes içsel olarak daha rahattır. Çünkü ebeveynlerin yaşam karşısındaki duruşları, duyguları da olduğu gibi çocuğa geçer. Bu nedenle kendini suçlamak ne anne-babaya fayda sağlar ne de çocuğa..
-Eşinin ve çocuğunun ve çevresindekilerin anneye vermesi gereken destek nelerdir?
Çocuk yetiştirme, çocuğa sevgi verme saptırılıp aşırı sahiplenmeye dönüştürülebiliyor. Doğal yetiştirme, korku dolu aşırı korumacılık şeklini alabiliyor. Bu da anneye ciddi fiziksel ve duygusal bir yük getirebiliyor, bunun doğal sonucu da anne bıkkın, aşırı yorgun ve sabırsız davranışlar sergileyebiliyor. Annenin çocuğun ihtiyaçlarının yanı sıra kendi ihtiyaçlarını da gözönünde bulundurması önemlidir.
Çocuklarının tüm gereksinimlerini annenin karşılaması yerine, çocuğun kendisi için birşeyler yapmasını öğretmek de daha uygundur.
Bunun dışında aile içinde çocuğun da yaşına uygun sorumluluk alanları belirlenmelidir, ve anne-baba tarafından çocuğa bunlar uygun bir dille aktarılmalıdır. Annenin ya da bakıcının üstlenmemesi gereken işler ve görevler vardır.
Anne ve baba sorumluluk alanlarını ve yükleri paylaştığında kendilerini daha iyi hissederler.
Anne, zaman zaman kendi anne-babasından, arkadaşlarından da destek alabilir. Özellikle çocuğu olan anneler belirli günlerde 2-3 çocuğu birarada alabilir. Böylelikle her hafta birgün bir anne 2-3 çocuğu alarak diğer anneye 2-3 saat zaman bırakarak, birbirleri için alan yaratabilirler.
-Sürekli kendini suçlayan bir anneye nasıl önerilerde bulunabilirsiniz?
Suçluluk duygusunun yoğunluğu ve ne kadar sıklıkla yaşamınızı işgal ettiği önemli. Bu tarz eğilimi olan bir annenin genel anlamda da pek çok alanda bu duyguyu taşıdığı düşünebilir. Bu duygu daha derinlerde başka şeylere temas ediyor olabilir. Annenin bu durumda profesyonel yardım almasında yarar vardır.
-Peki ya babalar?
Doğumdan sonra kadınlar çocuk bakımı konusunda çok fazla donanıma sahip olmayan erkeğe bu işi pek bırakmazlar. Bu konuda dikkatli olmakta yarar vardır. Babalar bebek bakımında ya da ilişkisinde bir takım beceriksizlikler yaşasa da yüreklendirilmelidir, onlara alan bırakılmalı ve fırsat verilmelidir.
Genelde kadınlar eşlerinin bu konuda kendilerine yardım etmediğinden yakınmaktadır, ancak benim gözlemim; tereddüt eden erkeğe güvensiz-beceriksiz ve eleştirel en ufak bir mimik veya sözel ifade erkeklerin kendilerini geri çektiği ve bebeklerinin-çocuklarının bakımlarını tamamen kadına bıraktığı çok olmuştur. Anne-babalarla birlikteki görüşmelerimden gelen bilgiler, bu gözlemlerimi doğrulamaktadır. Bunun yanında artık babalarında çocuk bakımında annelere çok destek verdiği, bu sorumluluğu birlikte paylaştıklarına da daha sık tanık olmaktayız. Güvenle bu sorumluluğu anneler paylaşmaya hazır olduklarında, babalar da çocuk yetiştirme yolcuğunda annelere çok güzel eşlik edebiliyorlar, yeter ki siz onlara bu alanı açın.
Psikolog Fatma Tosun
www.kadikoysifa.com
hayal- Mesaj Sayısı : 548
Kayıt tarihi : 20/04/09
Yaş : 51
Nerden : bln
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz